Batılılaşma Kavramı
Sitemizin adı “Tanzimat” olsa da burada sadece Tanzimat dönemini değil, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılını genel olarak ele almaya çalışıyoruz.
“Osmanlı Devleti’nin on dokuzuncu yüzyılı” çok kapsamlı bir ifade olduğu için, herhangi bir kaynağın bu dönemi bir bütün olarak incelemesine imkân yok.
Bu nedenle, tarihi araştırmalar yaparken bu tarz konuları farklı ölçülerde daraltmak zorunda kalıyoruz: “On Dokuzuncu Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde Kıyafetler”, “On Dokuzuncu Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde Beyrut”, “On Dokuzuncu Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Katıldığı Savaşlar”… Bunların hepsi yine çok kapsamlı, ama en azından biraz daha ele alınabilir başlıklar.
Bu sitede merkezde olan konu, on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yaşanan değişim süreci... Bu süreç içinde Osmanlı Devleti Avrupa ülkelerini örnek aldığı için Batılılaşma kavramı da sitemizde çok önemli bir yer tutuyor.
Ancak hem bu kavram, hem de bununla birlikte kullanılan “modernleşme” ve “medenileşme” gibi ifadeler zaman zaman gözüktüğünden daha karmaşık olabiliyor. Aşağıdaki şemada görebileceğiniz konuları daha detaylı olarak incelemek için, sitemizdeki diğer yazıları okumadan önce bu yazıya göz atmanızı tavsiye ediyoruz.

İlk olarak, Batılılaşma kelimesini biraz daha açmak, Osmanlı Devleti’nin on dokuzuncu yüzyılda “Batılılaştığını” söylerken tam olarak ne kastedildiğini vurgulamak gerekiyor.
Bunun bir basit, bir de oldukça karmaşık bir açıklaması var.
Basit olan kısmı şu: Batılılaşma, 19. yüzyıla gelindiğinde Avrupa karşısında giderek zayıflamış olan Osmanlı Devleti’nin; daha da kötü bir duruma düşmemek için, Avrupa devletleri karşısında varlığını sürdürebilmek için onları örnek alarak yaptığı değişiklikleri ifade ediyor.
Fakat her şeyden önce ordu ve devlet yönetimi açısından yapılan bu değişiklikler sadece bunlarla sınırlı kalmıyor. Batılılaşma kültürel ve toplumsal olarak da pek çok değişikliğe de yol açıyor.
Bu açıklamanın yetersizliği ise, iki temel sorundan kaynaklanıyor:

Kavram Tercihi
Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyıldaki değişim çabasını ifade etmek için kullanılan tek kavram “Batılılaşma” değil. Bu kavramın yanı sıra, “modernleşme,” “medenileşme”, “reform” gibi kavramlar da bu süreci tanımlamak için kullanılıyor.
Hatta, doğrudan on dokuzuncu yüzyılda yazılmış kaynakları incelediğinizde, bugün hala “Muasır medeniyet seviyesi” ifadesinden de hatırlayabileceğimiz “muasırlaşmak” ve “temeddün” (medenileşme) gibi ifadeler de karşımıza çıkıyor.
Bu kavramlarla ilgili daha detaylı bilgi vermeden önce, bunları sitemizde nasıl kullandığımızı basitçe açıklamak istiyoruz. Günümüzde fazla kullanılmadıkları için, alıntı yapmadığımız sürece biz de yazılarımızda “temeddün” veya “muasırlaşmak” gibi ifadeleri kullanmıyoruz.
Batılılaşma – Modernleşme ve Medenileşme üçlüsü içinden ise, çoğu zaman Batılılaşma kavramını tercih ediyoruz.
Bununla birlikte, yazı yazarken veya bir videoda konuşurken, aynı kelimelerin sürekli olarak, tekrar tekrar kullanılması rahatsız edici olabiliyor. Bu nedenle, bazı noktalarda Batılılaşma’nın yanı sıra Medenileşme veya Modernleşme kelimelerini de kullanabiliyoruz.
Kavram Kargaşası
Bizim için buradaki anahtar nokta şu: Sitemiz akademik bir kaynak olmadığı veya konuya çok “teknik” bir şekilde yaklaşmadığı için, Medenileşme veya Modernleşme kavramlarını kullandığımızda, bunları Batılılaşma ile tamamen eş anlamlı olarak değerlendiriyoruz.
Bir yazımızın ilk cümlesinde “Batılılaşma”dan, son cümlesinde ise “modernleşme”den bahsettiğimizi görürseniz, bunların arasındaki fark konusunda kafa yormanıza gerek yok; zira her iki durumda da tamamen aynı şeyden bahsediyoruz.
Batılılaşma, Modernleşme ve Medenileşme
Tabii ki, Tanzimat sitemizde bunları eş anlamlı olarak kullanmamıza rağmen bu üç kavram birbiriyle aynı anlama gelmiyor. Batı, Modern ve Medeni birbirleriyle eş anlamlı kelimeler değiller. O halde Batılılaşma, Modernleşme ve Medenileşmenin birbirleriyle gerçekten eş anlamlı olması da mümkün değil.
Burada bu konu hakkında fazla detaya girmeyeceğiz – ancak bu tercihimizin sebebi Modernleşme ve Medenileşme gibi kavramların çok riskli ifadeler olmasından kaynaklanıyor.
İşin aslı – bu kelimeleri gerçek anlamda tanımlayabilmek bile oldukça zor. Modern kelimesinin sözlük anlamına baktığınızda, karşınıza yalnızca “çağdaş” ve “çağcıl” gibi fazla faydalı olmayan açıklamalar çıkıyor. “Modern olmak” gerçekten ne demek? Modernleşme gibi bir ifade ile söylenmek istenen ne? 19. yüzyılda Avrupa’yı “modern,” Osmanlı Devleti’ni ise “modernleşmeye çalışan” bir ülke olarak sınıflandırmamıza sebep olan ne? Bunlar cevaplanması kolay sorular değil.
Medeniyet kelimesi de kendi içinde başka bir sorun oluşturuyor. Medeni olmak, “medeniyet” sadece tek bir şekle, tek bir kalıba göre kabul edilebilecek bir şey mi? Farklı toplumların kendilerine göre farklı medeniyet anlayışları olması mümkün değil mi? Eğer böyleyse, yüzyıllardır kendi içinde bir medeniyeti olan Osmanlı Devleti’nin, on dokuzuncu yüzyılda “medenileşmeye çalıştığını” söylemek yanlış olmaz mı?
Bütün bunlar, modernleşme ve medenileşme gibi kelimeleri, tarih yazımı açısından sıkıntılı hale getiren ve günümüzde tarihçiler tarafından hala tartışılan konular.
Sitemizde merkeze “Batılılaşma” kavramını koymamız da bu durumdan kaynaklanıyor: Her ne kadar modernleşme ve medenileşme ifadeleri konusunda öne sürülebilecek haklı eleştiriler olsa da, 19. yüzyılda Osmalı Devleti’nin Batı’yı örnek aldığını, Batılı anlamda bir ordu ve devlet yapısı oluşturmaya çalıştığını ve bunun sonucunda hayat tarzı olarak da Batı’yı örnek alan insanların ortaya çıktığını reddetmek pek mümkün değil.
Batılılaşma Kavramının Kapsamı
Bütün bu kavram kargaşasını aradan çıkarttıktan sonra, Batılılaşma kavramının kullanımı biraz daha mantıklı geliyor olabilir. Ne yazık ki, işin bir de ikinci boyutu var: Bu kavramın kapsamı.
Batılılaşma kavramını bir cümle içinde kullandığımızda, örneğin: “Batılılaşma hareketleriyle birlikte Osmanlı Devleti’nde mimari de değişmeye başladı,” veya “Batılılaşma Osmanlı toplumunu da etkilemişti,” dediğimizde farkında olmadan çok büyük cümleler kurmuş oluyoruz.
Osmanlı Devleti on dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde ciddi anlamda toprak kaybetmişti, ancak yüzölçümü bakımından, hala çok büyük bir ülkeydi. Üstelik, ülkenin farklı bölgelerinde farklı dinlerden, farklı etnik kökenlerden pek çok insan yaşıyordu.

19. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti haritası
Dolayısıyla, yapılan değişiklikler, alınan kararlar, uygulanan reformlar, Osmanlı Devleti’nin her bölgesini aynı anda, aynı şekilde etkilemiyordu. Örnekler vermeyi bırakıp bu videoda bile kullandığımız, ileride de kullanacağımız bir cümleyi ele alalım:
19. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma hareketleri başlamıştı.
Eğer söylediğiniz şeyin yüzde yüz doğru olmasını, bütün tarihi gerçekliği yansıtmasını istiyorsanız – aslında bu basit cümlenin bile yanlış boyutları bulunuyor: Osmanlı Devleti’nin bazı bölgelerinde, bazı insan grupları için, Batılılaşma hareketleri çok daha önce başlamıştı. İmparatorluk’un Avrupa kıtasındaki toprakları, İstanbul, İzmir gibi şehirleşmiş bölgeleri dışında ise on dokuzuncu yüzyılın sonunda bile başlamamıştı.
Aşağıda, günümüzün en meşhur tarihçilerinden İlber Ortaylı’nın bu konuda yazdıklarını görebilirsiniz:
"Türkiye’deki, daha doğrusu Osmanlı toplumundaki batılılaşmanın özgün tarafı bu sürecin adı konmadan başlamış olmasıdır. Tabii bu yargıda bulunurken de kesin çerçeve koymamak gerekir. Çünkü imparatorlukta yaşayan Rumların bir kısmı daha başından Batı ile ilişkidedir. İyon Adaları’nda Rönesans kültürünün hiç de küçümsenmeyecek merkezleri, eski Yunanca – Latince ve yaşayan Batı dillerinde eğitim veren kurumlar vardı. (…) Yunanlılar Avrupa dünyasına gidip gelen, yerleşip yaşayan bir gruptu. Fenerli Rum aristokrasisi Batı kültürüne açıktı, ama Osmanlıca eğitimin de en iyisinden alırlardı. Eflak, Boğdan prensliklerinde Batı tipi eğitim erkenden yerleşmişti. (…) Bulgarlar 18. yüzyılda Yunanlılar aracılığıyla klasik dünyaya değilse de Avrupa kültürüne ve ulusalcılığına yaklaştılar. Lübnan’ın Maruni, hatta Dürzi hanedanları ve kilise ruhbanı batılı yaşam biçimine 17. yüzyıldan beri giriyorlardı. Sadece Babıâli’yi ve Anadolu kıtasını göz önüne alarak Osmanlı İmparatorluğu’ndaki batılılaşma olgusunu ve değişimini kavrayamayız." [1]
Görebildiğiniz gibi on dokuzuncu yüzyıl, Osmanlı Devleti ve Batılılaşma gibi kavramları yan yana kullanmak; Batılılaşmanın bütün bu coğrafyada, aynı anda, aynı şekilde yaşandığını söylemek, herkesin hayatını aynı şekidle değiştirdiğini iddia etmek mümkün değil.
Çözüm
Peki, Batılılaşma kavramı ve bu kavramın kapsamı ile ilgili bütün bu sorunların çözümü ne?
Cevap basit: Bunların bir çözümü yok. Yapabileceğimiz en iyi şey, bu kavramlarla ilgili sorunların bilincinde olup, sitemizde bunların ne anlamda kullandığımızı elimizden gelen en iyi şekilde açıklamak.
Özetle...
Aşağıda, maddeler halinde bu yazıda değindiğimiz temel konuları ve bunların sitemizdeki yansımalarını görebilirsiniz:
– Batılılaşma, Osmanlı Devleti’nde evrensel ve doğrusal olarak devam eden bir süreç değildi. Devlet sınırları içindeki her bölge bu süreci aynı anda, aynı şekilde yaşamıyordu. Bu nedenle, en basit cümlelerde bile, kavramın bu boyutuna dikkat etmek gerekiyor.
– Medenileşme ve modernleşme gibi kelimeler, tanımlanmalarının zorluğu nedeniyle, oldukça riskli kelimeler. Bunların kullanımı, günümüzde hala tarihçiler tarafından tartışılıyor.
– Bu nedenle, sitemizde bu iki kavramı değil, Batılılaşma kavramını tercih ediyoruz. Modernleşme ve medenileşme kelimelerini kullandığımızda, bunu doğrudan Batılılaşma ile eş anlamlı olacak şekilde, estetik bir tercih olarak yapıyoruz.
Dipnotlar
[1] Ortaylı, İlber. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. Alkım Yayınları. 25. Baskı (2006) s. 23 -24