Osmanlı Devleti’nde Roman Tarihi

Araba Sevdası romanından bir görsel – Osmanlıca Metin: “Bihruz Bey Fenerbahçesinde Keşfi’ye rast gelir.”
Tanzimat döneminin edebiyatımız üzerindeki en büyük etkisi, yazılı edebiyattaki türlerin neredeyse tamamen değişmesi olmuştu. 1800’lü yılların ilk yarısına kadar, Osmanlı Devleti’nde yazılı edebiyat büyük ölçüde “Divan edebiyatı” ile sınırlıydı. Üretilen türler de, genellikle Divan edebiyatına dahil olan gazel, kaside, mesnevi gibi türlerdi.
1800’lü yıllarda, özellikle de 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’ndan sonra, Osmanlı Devleti’nde ciddi bir Batılılaşma hareketi başladı. Ordu, bürokrasi ve eğitim gibi alanlarda başlayan bu değişim çabası, dolaylı olarak Osmanlı kültürü üzerinde de büyük etki sahibi oldu. Roman ve tiyatro gibi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren önemli hale gelecek türlerin Osmanlı kültürüne dahil olması da bu süreçte gerçekleşti.
Bu yazıda, Osmanlı Devleti’nde “roman” türünün tarihi gelişimi ile ilgili temel bilgiler vermeye çalışacağız.
Roman ve Osmanlı Devleti
Tıpkı Divan edebiyatının alt türlerinin İslam kültürüne ait olduğu gibi roman da Batı kültürüne ait bir edebi türdür. Bu yazıdaki amacımız roman türünün tarihi gelişimini olmadığından Avrupa’da romanların ortaya çıkmasını ve günümüzde bildiğimiz anlamıyla roman türüne dönüşmesini değerlendirmeyeceğiz.
Çok kısaca özetlemek gerekirse, bazı edebiyat tarihçileri tarafından bugün anladığımız şekilde ilk “romanın” 1615 yılında yayımlanan Don Kişot olduğu iddia edilir. Don Kişot’un yayımlanmasının ardından Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yazılan romanların sayısı giderek artmış, on yedi ve on sekizinci yüzyıllarda ise Sanayi Devrimi ve yaşanan gelişmelerin etkisiyle ortaya çıkan kültürel atmosferde roman türünün ne olduğu tamamen somutlaşarak yaygınlaşmıştı.
Yukarıda da belirtildiği gibi bu türün Osmanlı Devleti’ne girişi on dokuzuncu yüzyıldaki modernleşme hareketleriyle birlikte gerçekleşti. Batı edebiyatının bir başka türü olan tiyatroyla benzer şekilde, Osmanlı Devleti’nde okunan ilk romanlar da bu türün yabancı örnekleriydi.
Tabii bu durum, yalnızca Avrupa’yı ziyaret eden ve yabancı dil bilen Osmanlı Devleti vatandaşları ile sınırlı değildi. Batılılaşma hareketlerinin başlamasından kısa süre sonra, Batı edebiyatının pek çok romanı Türkçeye çevrilmeye başlandı. Türkçe olarak yayımlanan ilk çeviri roman; Fransız yazar Fenelon’un “Telemak” isimli eseriydi. Bunu daha sonra Victor Hugo’dan Jules Verne’e, dönemin pek çok önemli yazarının eserleri takip etti.
İlk Roman
Yayımlanan çeviri romanlardan kısa süre sonra, doğrudan Türkçe olarak yazılmış romanlar da ortaya çıkmaya başladı.
Roman türünün doğası ve 19. yüzyıl Osmanlı toplumunun nüfus açısından çeşitliliği nedeniyle, Türk edebiyatının ilk romanının hangisi olduğunu belirlemek sadece kronolojik bir mesele değil. Çoğu zaman, Şemsettin Sami tarafından yazılan Ta’aşşuk-ı Talat ve Fitnat edebiyatımızın ilk romanı olarak kabul ediliyor.
Bununla birlikte, Ta’aşşuk-ı Talat ve Fitnat’tan, hatta ilk çeviri Telemak’tan önce yayımlanan Akabi Hikâyesi de Osmanlı edebiyatının ilk romanı olarak değerlendirilebiliyor. Fakat Vartan Paşa tarafından yazılan bu roman, Osmanlı Devleti ve edebiyatı ile özdeşleştirdiğimiz Arap harfleriyle değil, Ermeni harfleriyle yazıldığı için – Türkçe olmasına rağmen – zaman zaman bu sürecin dışında görülüyor.
Aşağıda, Türk edebiyatında “roman” konusunda bazı önemli ilklerin çok basit bir listesini görebilirsiniz.
Yıl | Eser | Açıklama |
1851 | Akabi Hikayesi – Vartan Paşa | Türkçe yazılmış ilk roman, Ermeni alfabesiyle yazıldığı için ilk Türkçe roman olarak kabul edilip edilemeyeceği yönünde tartışmalar olan bir eser |
1859 | Telemak – Fenelon (Yusuf Kamil Paşa) | İlk çeviri roman |
1873 | Ta’aşşuk-ı Talat ve Fitnat – Şemseddin Sami | Arap harfleriyle yazılmış ilk Türkçe roman, çoğu zaman yazılmış ilk Türkçe roman olarak kabul edilir |
1890 | Karabibik – Nabizade Nazım | Köyde geçen ilk roman |
1900 | Aşk-ı Memnu – Halid Ziya | Avrupalı roman örneklerinden farksız olan, teknik bakımından hatasız ilk Türkçe roman |
Roman Türünün Yaygınlaşması
Özellikle 1870’li yıllardan itibaren, Osmanlı Devleti’nde kitap bastırmanın ve özel gazetelerin giderek yaygınlaşmasıyla yazılan romanların da sayısı arttı. Bu gelişmeyle birlikte, farklı akım ve özelliklerde de “ilkler” ortaya çıkmaya başladı. Nabizade Nazım tarafından yazılan Karabibik; Türk edebiyatında köyde geçen ilk romandı. Nabizade Nazım, eserini Türk edebiyatına “realist” bir roman kazandırmak için yazdığını söylese de Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılan Araba Sevdası da “ilk realist roman” olarak değerlendirilmişti.
Tefrika
Türk edebiyatında roman tarihini incelerken, Tanzimat döneminde yazılan romanların pek çoğunun ilk olarak gazetelerde parça parça yayımlandığını, yani “tefrika” edildiğini hatırlamak faydalı olabilir.
Bütün bu eserlere rağmen, “Tanzimat edebiyatı” olarak adlandırdığımız bu romanların pek çoğu, roman tekniği açısından Avrupalı örneklerden ayrılıyordu. İlgili yazımızdan da daha detaylı olarak okuyabileceğiniz gibi, bu eserler pek çok açıdan gerçek anlamda “roman” değil roman denemeleriydi.
Halid Ziya tarafından yazılan ve 1900 yılında yayımlanan Aşk-ı Memnu, bu açıdan Avrupa romanlarından farksız olan ilk eserdi. Bu nedenle, araştırmacıların kronolojik veya tarihi anlamda ilk roman olarak Ta’aşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı kabul ettiğini; ancak Türk edebiyatının ilk gerçek romanı olarak Aşk-ı Memnu’yu gördüğünü de okuyabilirsiniz.