Tanzimat’ın Edebi Akımları


Romantizm, Realizm ve Natüralizm

 

Caspar David Friedrich’in romantizm akımı ile özdeşleşen tablolarından bir tanesi, Bulutların Üzerinde Yolculuk 

 

Osmanlı Devleti’nde on dokuzuncu yüzyılda yaşanan toplumsal değişiklikler, edebiyat alanında da önemli sonuçlar yarattı. Bu yıllarda, Avrupa’ya ait edebiyat türleri olan roman, tiyatro ve Batılı anlamda şiir Osmanlı Devleti’nde de yazılmaya başlandı.

 

Osmanlı yazarları, bu türleri kendi dillerine uyarlamaya çalışırken, yalnızca türlerin kendisini değil, sanat anlayışlarını, üsluplarını ve yaklaşımlarını da örnek alıyordu. Bu nedenle, on dokuzuncu yüzyılda Avrupa’da etkili olan edebiyat akımları, Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatına da girmiş oldu.

Bu yazıda, ele aldığımız edebi türleri roman ve tiyatro ile sınırlayarak, Tanzimat dönemi açısından önemli olan üç edebi akıma yoğunlaşacağız: romantizm, realizm ve natüralizm.

 

Bu edebi akımların her biri Batı edebiyatında uzun süre boyunca etkili olmuştu. Aynı zamanda, bunlar sadece edebiyatı değil, diğer sanat alanlarını da etkiliyordu. Tek bir kaynağın bütün bunları kapsamlı olarak incelemesi mümkün olmadığından, bu yazıda Tanzimat edebiyatı için önemli olan romantizm ve realizm akımlarını merkeze koyarak bazı örnekler vermeye çalışacağız.

Buradaki amacımız bu üç edebi akımı detaylı olarak incelemek değil, bunların ne olduğu ve birbirlerinden hangi noktalarda ayrıldığı ile ilgili temel bilgiler vermek. Hem bu yazıyı, hem de bu kavramlarla ilgili diğer kaynakları incelerken; onlarca farklı yazar ve sanatçının, çok uzun bir dönem boyunca ürettiği binlerce eseri genellemenin çok zor olduğunu hatırlamanız faydalı olacaktır.

 

Romantizm – Realizm – Natüralizm

 

Tanzimat’la birlikte, Osmanlı Devleti’nde roman ve tiyatro gibi Batılı türlerde eserler üretilmeye başlandı. Batı’nın edebi türlerini örnek alan Osmanlı aydınları, bu yıllarda Avrupa’da popüler olan sanat akımlarını da kullanıyor, kendi dillerinde bu akımlara dahil olan eserler yazmaya çalışıyorlardı.

 

Bu dönemin en etkili iki sanat anlayışı romantizm ve realizmdi. Yüzyılın ikinci yarısında, Emile Zola gibi yazarlar sayesinde natüralizm ismi verilen üçüncü bir akım da önemli hale gelecekti. Aşağıda, bu üç sanat akımının basit bir kronolojisini görebilirsiniz:

 


Avrupa’da on dokuzuncu yüzyılın başından beri etkili olan romantizm: edebiyatta coşkulu duyguları, büyük hisleri merkeze koyan bir edebi akım olarak tanımlanabilir. Romantik yazarlar eserlerinde hayalleri, doğaya karşı duyulan bir saygı ve hayranlığı, daha önceki çağlara ve farklı kültürlere hissettikleri özlemi ve benzer hisleri dile getirir.

 

“Romantik” kelimesini okuduğunuzda, sanat veya edebiyattan önce bu kelimenin günlük hayattaki kullanımını düşünebilirsiniz. Örneğin, yirmi senedir evli olduğu eşine sürekli sürprizler yapan, ona her gün çiçek alan, ay ışığında şiirler okuyan “romantik” bir adam hayal edebilirsiniz. Kelimenin bu iki kullanımı birbirinden alakasız gözükse bile, romantizm kelimesinin günlük hayattaki bu kullanımı, edebi kavramın anlamını daha iyi anlamayı ve daha iyi hatırlamayı sağlayabilir: Tıpkı romantik edebiyat eserlerinde büyük duygular, coşkulu hisler merkeze konulduğu gibi, “romantik” bir adam da eşiyle arasındaki ilişkiye bu şekilde yaklaşıyor olabilir.

 


Burada şöyle bir soru sorabiliriz: Günlük hayatta yirmi senelik evliliklerin büyük bölümü gerçekten böyle mi yaşanır? Yoksa evliliklerin çoğu belli bir süreden sonra daha rutin, daha olağan bir şekilde mi ilerler?

 

Biraz karamsar da olsa, cevabın ikincisi olacağını söyleyebiliriz: Aradan yirmi sene geçmesine rağmen hala ilk günkü tutkusuyla hareket eden, eşine her gün ayrı bir sürpriz hazırlayan, ona olan aşkını farklı şekillerde dile getiren bir adam hoş bir fikir olsa da, çok gerçekçi olduğu söylenemez. Büyük fikirler, uçlarda yaşanan duygular okuyucular için ilgi çekici olabilir, ama bu hikâyeler içinde kendi hayatlarından bir şeyler bulmaları, bu fikirlerle empati kurmaları oldukça zordur.

 

Realizm, yani gerçekçilik akımı da her şeyden önce bu fikir ayrılığı ile romantizmden ayrılır. Gerçekçi edebiyat eserlerinde romantizmin “abartılı” duyguları, macera ve idealist ruhu fazla gözükmez. Akımın isminden de anlaşılacağı gibi, gerçekçi yazarlar günlük hayatta karşımıza çıkabilecek olayları ve sıradan insanları konu alır. Bu akıma göre, sanatta ve edebiyatta konu alınması gereken şey hayatın kendisidir. Bu nedenle, pek çok gerçekçi roman insanların kendi hayatlarında da karşılaştığı toplumsal sorunları merkeze yerleştirir.

 

On dokuzuncu yüzyılın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan natüralizm akımı ise, zaman zaman realizmin bazı boyutlarının “aşırıya çekilmiş” bir hâli olarak tanımlanır. Bu akım hayatın gerçekliğini sanatta yansıtmaya çalışırken, natüralizm gerçekliğin bir kesitini mümkün olduğunca detaylı bir şekilde yakalamaya ve bunu okuyucuya aktarmaya çalışır.

 

Natüralizmin kelime anlamının “doğa”yı çağrıştırması, bu akımda da romantizm gibi doğaya bir hayranlık ve sevgi olduğu anlamına gelmez. Natüralist yazarlar, doğayı – örneğin bir bireyin içinde yaşadığı coğrafya ve bunun koşullarını – belirleyici bir unsur olarak değerlendirir. Doğanın insan üzerindeki bu belirleyici etkisini belli bir karamsarlıkla ele alan natüralistler, bu noktada hem romantik yazarlardan; hem de insanı, ahlak anlayışını, düşünceleri merkeze koyan realizmden ayrılır.

 

Üç Oda

 

Bu kavramları anlamaya çalışırken, kısa tanımlar çok faydalı olmayabilir. Yazının geri kalanında, bu kavramların daha iyi anlaşılabilmesi için çeşitli örnekler kullanmaya çalışacağız.

 

Vereceğimiz örneklerde, yalnızca bu edebiyat akımlarıyla özdeşleşmiş temel düşünceler üzerinden ilerlemeye çalışacağız. Bu nedenle özellikle kendi ürettiğimiz örnekler “abartılı” olabilir.

Bu edebi görüşler tarih boyunca pek çok yazar tarafından benimsense de, hiçbir yazar yüzde yüz romantik, yüzde yüz realist veya yüzde yüz natüralist değildi. Hepsinin eserlerinde belli bir çeşitlilik ve farklı yaklaşımlar bir arada bulunuyordu.

Bu nedenle, incelediğiniz örnekleri yalnızca konuyu daha iyi anlamak için kullanmanızı ve bunların bahsettiğimiz sanat akımları ile ilgili değişmez yargılar olmadığını hatırlatmak istiyoruz.

 

Çok basit bir soruyu hayal edelim: Bu üç akımı takip eden üç yazar, bir odayı okuyucuya nasıl anlatabilir?

 

Romantik bir yazar, her şeyden önce bu odanın ana karakterinde uyandırdığı hislere yoğunlaşır. Ön planda olan, odanın içindeki şeyler veya odada yaşananlar değil, bütün bunların ana karaktere hissettirdikleridir. Eğer ana karakter daha önceden bulunduğu bir odadaysa, burada yaşadığı anıları hatırlayabilir, bir nostalji duygusuna kapılabilir. Eğer burası ilk kez geldiği bir odaysa; burada yaşayacağı olayları, tanıyacağı insanları düşünebilir.

 

Realist bir yazar, her şeyden önce bu odanın “gerçekliğini” yansıtmaya çalışır. Odanın nasıl gözüktüğünü, içinde neler olduğunu belli bir düzen içinde betimler. Başarılı bir gerçekçi eserde, anlatılan odanın bize “gerçek dünya” ile ilgili bazı bilgiler vermesini bekleyebiliriz: Örneğin, yazar 19. yüzyılda Moskova’daki bir odayı anlatıyorsa, okuyucu olarak 19. yüzyılda Moskova’da gerçekten böyle odalar olduğunu düşünebiliriz. Yazar, odanın içinde bulunan insanları, bunların birbirleriyle ilişkilerini, günlük konuşmalarını da okuyucuya aktarır.

 

Natüralist bir yazar, tıpkı gerçekçi bir yazar gibi, odayı betimleyerek başlar – ancak bu betimleme, genel bir betimleme olarak başlasa bile, kısa sürede önemli bir detayı merkeze koyar. Bu, duvarda bulunan büyük bir çatlak veya kapalı olmasına rağmen pencereden içeri giren soğuk hava olabilir. Yazar, odadaki bu detayın arka planını ve bütün bunların odada bulunan insanlar üzerindeki etkisini detaylı bir şekilde incelemeye çalışır. Örneğin, duvardaki çatlağın sebebi binanın maddi yokluklar nedeniyle kalitesiz malzemeden yapılması veya odanın sürekli deprem olan bir bölgede bulunması olabilir. Camdan içeri giren soğuk hava ailenin odayı kullanma alışkanlıklarını, aile fertlerinin oturduğu yerleri ve evde giydikleri kıyafetleri belirleyebilir.

 

Daha somut bir örnek

 

Pek çok kaynakta romantizm ve realizm gibi edebi akımların başladığı ve bittiği tarihlerin net bir şekilde verildiğini görebilirsiniz. Buna rağmen, bu önemli edebi akımların belli bir tarihte gerçekten tamamen bittiğini söylemek mümkün değildir.

Bunun güncel bir örneği olarak, özellikle sinemada karşımıza oldukça sık çıkan korsanları gösterebiliriz.


Günümüzde ana karakterleri korsanlar olan filmlerde, korsanlara karşı “romantik” bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Özellikle ana karakterleri korsanlar olan filmlerde, bu karakterler açık denizlerde özgür bir şekilde maceralar yaşayan, kimseye bağlı olmayan kişiler olarak resmedilir. Kimseye bağlı olmamaları, deniz veya okyanuslarda doğayla iç içe yaşamaları, fırtına gibi durumlarda doğaya karşı büyük bir korku ve saygı duymaları, gemideki diğer kişilerle arkadaşlıkları ve bağlılıkları, hep romantik unsurlar olarak gösterilebilir.

 

Korsanların romantik bir şekilde ele alındıklarını göstermek için Karayip’e kadar gitmeden Türk edebiyatından bile örnekler verebiliriz. Halikarnas Balıkçısı’nın Uluç Reis romanında görebileceğiniz korsanlık teması, bu konuda fikir verebilir. 

 

Gerçekçi bir yazar için ise korsanlığın bu şekilde ele alınması pek mantıklı olmayabilir. Gerçekçi bir yazar için, korsanlık hayranlık duyulacak bir şey değildir. Düşündüğünüz zaman, korsanlık maddi açıdan başka bir geliri olmayan kişilerin, denizlerde hırsızlık yapması anlamına gelir. Açık denizlerde, hiçbir lüks ve konfor olmadan, her gün ölüm tehlikesiyle çok zor koşullarda yaşayan kişiler, özgürlük ve açık denize hayranlık gibi duyguları ne kadar yoğun olarak yaşayabilir? Bu konunun gerçekçi bir şekilde ele alınması, bütün bu sorunları gündeme getirmeye ve korsanların gerçekten nasıl yaşadığını biraz daha detaylı olarak göstermeye çalışacaktır.

 

Natüralist bir yazar ise, gerçekçi bir eserde de karşımıza çıkacak “zor koşulları” bu temayla ilgili eserinin odak noktası haline getirebilir. Teknolojinin çok gelişmediği bir dönemde, rüzgar esmediği için geminin dört gün boyunca denizin aynı yerinde mahsur kalması, gemideki çaresizliğin ve korkunun merkeze konulması ortaya tipik bir natüralist eser çıkartabilir. Veya yine hiçbir teknolojik konforun bulunmadığı korsan gemisinde, korsanların kişisel hijyenleri ile ilgili detaylar eser boyunca dile getirilebilir.

 

Edebiyat Eserleri

 

Buradaki her şeyi biraz daha somutlaştırmak için, doğrudan bazı edebiyat eserlerinden ve tabi bu üç akımın Tanzimat edebiyatındaki yansımalarından bahsetmek faydalı olabilir.

 

Romantizm akımı ile en çok özdeşleşen yazarların başında Fransız Victor Hugo gelir. Victor Hugo’nun pek çok eserinde karşımıza çıkan romantik unsurlar, Tanzimat döneminde büyük etki sahibi olur. Özellikle bu yıllarda giderek güçlenen milliyetçilik akımını benimseyen yazarlar, bu eserlerinde sık sık romantik temalar kullanmıştır.

  

Vatanseverlik, ülkeye duyulan büyük bir aşk, kahramanlık, ülke için kendini feda etmek gibi temalar, yukarıdaki tanımlarla da paralel olarak, edebi anlamda “romantik” temalar olarak kabul edilir.

 

Bu doğrultuda, Tanzimat edebiyatında pek çok eserin de romantizm etkisi altında yazıldığı söylenebilir. Bunlar içinde en meşhur örnekler; Namık Kemal’in oyun ve romanlarıdır.

 

Özellikle roman alanında, realizmin en meşhur eserlerinin yine Fransa’da ve Rusya’da üretildiği söylenebilir. Gustave Flaubert’in yazdığı Madame Bovary veya Dostoyevski ile Tolstoy gibi yazarların eserleri, pek çok açıdan gerçekçi romanlar olarak gösterilebilir.

 

Türk edebiyatında yazılan ilk gerçekçi romanın hangisi olduğu tartışılabilir. Nabizade Nazım, Karabibik romanını “gerçekçi” bir eser olduğu iddiasıyla kaleme alır – hatta romanının önsözünde amacının Türk edebiyatına “realist” bir roman kazandırmak olduğunu da açıkça söyler.

  

Nabizade Nazım, yine aynı önsözde, realist romanların sadece ahlaksızlıkları konu alan bir edebi akım olduğu yönündeki eleştirilere de cevap verir.

Buradan, Tanzimat döneminde “hayatı olduğu gibi yansıtma” iddiasını taşıyan gerçekçi romanların bu açıdan eleştirildiğini, yani Tanzimat döneminde bazı aydınlarının hayatı doğrudan edebiyata aktarma düşüncesine karşı çıkmış olduğu da anlaşılabilir…

 

Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanı olarak değerlendirilen eserlerden bir başkası da, Recaizade Mahmut Ekrem’in yazdığı Araba Sevdası’dır.

 

Nabizade Nazım, Karabibik’in önsözünde gerçekçi bir roman yazarken kendisini etkileyen kişilerin Alphonse Daudet ve Emile Zola gibi gerçekçi yazarlar olduğunu ifade eder.

 

Natüralizm akımının kurucularından biri ve en önemli temsilcisi olan Emile Zola.

 

Buna karşın, Emile Zola günümüzde realizmden çok natüralizm akımı ile özdeşleştirilir; hatta bu akımın yaratıcısı olarak görülür. Emile Zola’nın tüm romanları, natüralizm akımı içinde değerlendirilebilir.

 

Bütün bu edebi akımları özetleyen alıntılar vermek çok mümkün olmasa da, Emile Zola’nın en meşhur romanı Germinal’in ilk sayfaları Natüralizm akımını rahat bir şekilde anlamayı mümkün kılabilir.

 

Emile Zola, bu sayfalarda uzun süre boyunca kömür madenlerinde çalışmış yaşlı bir adamı betimler. Bu betimlemelerin en çarpıcı ve rahatsız edici tarafı, adamın öksürükleri ve bu öksürüklerden sonra yere tükürmesidir. Zola; yıllarca madende çalışmaktan kömür tozu ile kararmış bu tükürüğü bile detaylı bir şekilde anlatır.

 

Natüralizm dünya edebiyatında realizm ve romantizm kadar etkili olmadığından Tanzimat döneminde daha küçük çaplı bir etkiye sahip olmuştur. Bununla birlikte Nabizade Nazım’ın romanlarında bu edebi akımın etkisi görüldüğü hatta Zehra’yı natüralist bir roman yazma amacıyla kaleme aldığı bilinir. Ahmet Mithat Efendi’nin de aynı şekilde Müşahedat’ı Türk edebiyatına uygun, daha “ahlaklı” bir natüralist roman kaleme alacağını söyleyerek yazdığı eserinin önsözünde görülür.


logo

Çerez Tercihleri

Online deneyiminizi geliştirerek sizlere daha iyi hizmet sunabilmek için çerez kullanıyoruz. Çerezler hakkında daha detaylı bilgi almak ve tercihlerinizi düzenlemek için aşağıda yer alan bağlantıları kullanabilirsiniz

Tüm yasal bildirimlere ulaşmak için

Buraya tıklayın.

Çerez Tercihlerini Yönetin

Zorunlu Çerezler

Teknik çerezler, İnternet Sitesi’ni görüntülemeniz esnasında cihazınıza yerleştirilen ve sunulan online servislerin düzgün şekilde çalışabilmesi için gerekli olan çerezlerdir.

Opsiyonel Çerezler

Performans ve analitik çerezleri, İnternet Sitesi ziyaret ve trafiğini takip ve analiz etmemizi sağlar. Bu çerezler sayesinde İnternet Sitesi üzerindeki alanlardan hangilerinin en sık ya da seyrek ziyaret edildiği gibi bilgileri edinebilir ve İnternet Sitesi’nin trafiğini optimize edebiliriz.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Google)Açık rızanızı vermeniz halinde, Google Analytics çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinde kullanıcı davranışlarının analiz edilmesi suretiyle raporlama yapılması amacıyla yurt dışında yerleşik Google LLC'ye aktarılabilecektir.

Opsiyonel Çerezler

Kişiselleştirilmiş reklam çerezleri, sizlere İnternet Sitesi’nde veya İnternet Sitesi haricindeki mecralarda görüntüleme geçmişinize ve ziyaretçi profilinize uygun olarak kişiselleştirilmiş ürün ve hizmet tanıtımı yapmak için kullanılır.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Facebook) Açık rızanızı vermeniz halinde, Facebook Pixel çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinden kullanıcılara kişiselleştirilmiş reklamların sunulması amacıyla yurt dışında yerleşik Meta Inc.’e aktarılabilecektir.

Vakıf k12 tarafından geliştirilmiştir