Osmanlı Aydını


On dokuzuncu yüzyılın başına gelindiğinde Osmanlı Devleti Avrupa karşısında zayıflamış, askerî ve ekonomik gücünü büyük ölçüde kaybetmişti. II. Mahmud’un saltanatı ve Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra, devlet yapılanması ve ordu gibi alanlarda Avrupa ülkeleri örnek alınmaya başlanmıştı.

 

Düzenli ve aralıksız bir şekilde olmasa da Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına kadar devam eden bu süreç, Osmanlı Devleti’nde yeni bir insan tipinin de ortaya çıkmasını sağladı. Batılılaşma süreci ile sayıları da giderek artan Osmanlı aydınları, ilerleyen yıllarda bu sürecin daha hızlı ve daha etkili bir şekilde hayata geçirilmesi için mücadele vermeye de başlayacaktı.

 

Arka Plan

 

On dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkan “Osmanlı Aydını”nın arka planında hem dünya genelinde yaşanan bazı gelişmeler hem de Osmanlı Devleti ile alakalı konular bulunuyordu.

 

Günümüzde herkesin okullara gitmesi, okuma-yazma bilmesi gayet normal durumlar olsa da 19. yüzyıl öncesinde böyle bir eğitim anlayışı dünya genelinde fazla yaygın değildi. Aynı şekilde, Osmanlı Devleti’nde de sistematik bir eğitim düzeni bulunmuyordu.

 

19. yüzyılda Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi büyük olaylardan sonra, eğitim ve okuryazarlık da giderek daha yaygın hale gelmeye başladı. 1800’lü yıllarda Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde okuma-yazma bilen; maddi kazançlarını eğitimleri, bilgileri ve “beyinleri” sayesinde kazanan bir sınıf ortaya çıkmaya başladı.

 

Özellikle öğretmenler, sanatçılar, profesörler ve gazetecilerin dahil olduğu bu sınıf, belli toplumlarda “entelijansiya” gibi bir kavramla anılıyordu. Yani on dokuzuncu yüzyılda iyi eğitimli, ülkenin siyasi durumuyla yakından ilgilenen, yeri geldiğinde düşünce ve yazılarıyla bunlara yön veren kişilerin varlığı, sadece Osmanlı Devleti ile sınırlı değildi.

 

On dokuzuncu yüzyıl öncesinde, Osmanlı Devleti’nde maddi geçimini bilgi birikimi ile kazanan kişiler oldukça sınırlı bir insan grubuydu. Bu yıllarda okuma-yazma bilmek, edebi eserler üretmek ve bunları okumak, tarih-siyaset-bilim gibi konularla ilgilenmek ufak bir azınlığın sahip olduğu bir ayrıcalıktı.

 

Jön Türkler

 

1800’lü yıllara kadar Osmanlı Devleti’nde eğitim veren iki önemli kurum bulunuyordu. Bunlardan birincisi, devlet içinde görev alacak kişilerin eğitildiği Enderun Mektebi yani doğrudan sarayın kendisiydi. İkincisi ise, medreselerdi.

 

Halkın da erişimi olan en yaygın eğitim kurumunun medreseler olması nedeniyle okuma yazma bilen azınlığın önemli bir kısmını din adamları oluşturuyordu. 19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde “aydın” olarak tanımlayabileceğimiz kişiler de her şeyden önce din alanında uzmanlaşmış kişilerdi.

 

Aşağıda, TDK’nın “aydın” sözcüğü ile ilgili verdiği tanımı bulabilirsiniz:

 

Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver, entelektüel [1] 

 

Osmanlı Devleti’nde, on dokuzuncu yüzyıl öncesinde bu tanıma uyan hiçbir insan yaşamıyor muydu?

 

Elbette yaşıyordu; ama daha geç döneme ait bir kelime olan “aydın” sözcüğü, on dokuzuncu yüzyıl öncesinde kullanılmıyordu. Osmanlı Devleti’nde okuma yazma bilen din, tarih, siyaset, hukuk gibi konularda bilgi sahibi olan kişiler,“âlim” olarak tanımlanıyor; bu kişilerin dahil olduğu sınıf da aynı kelimenin çoğul haliyle, “ulema” kavramıyla ifade ediliyordu.

 

On dokuzuncu yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yaşanmaya başlayan değişim ulemayı ortadan kaldırmadı; fakat yeni ve farklı bir grubu ortaya çıkarttı.

 

19. Yüzyıl Aydınları

 

On dokuzuncu yüzyıl aydınlarını ulemadan ayıran ve farklı hâle getiren temel şey, Avrupa kültürüne olan yakınlıklarıydı. 17. yüzyılda yaşayan bir Osmanlı aliminin de farklı kültürleri tanıması, yabancı dil bilmesi gerekirdi – ancak Türkçe dışında öğrenilmesi gereken temel diller Arapça ve Farsça’ydı.

 

1800’lü yıllarda Osmanlı Devleti modernleşme çabasında Batı ülkelerini örnek almaya başladığında Avrupa ülkelerinin dilleri ve kültürü de önemli bir hal almaya başladı. Bu dönemde ortaya çıkmaya başlayan Osmanlı “aydınları” için bilinmesi gereken ilk yabancı dil – dönemin yaygın dili olan – Fransızca’ydı.

 

Batı kültürüne yakın olan bu kişiler, Avrupa dillerini bildikleri için burada yaşanan gelişmeleri takip edebiliyor; doğrudan bu ülkeleri ziyaret ederek örnek alınan medeniyeti daha iyi tanıyabiliyor ve bu bilgilerini paylaşabiliyordu. İlk Osmanlı aydınları, Avrupa kültürüne yakınlıkları sayesinde devlet içinde üst konumlara kadar yükselebilen bürokratlardı.

 

1826 yılında yaşanan Vaka-i Hayriye ve 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı’ndan sonra, ordu ve devlet yönetimi de Avrupa’daki örneklere benzer şekilde yeniden düzenlenmeye başlandı. Elbette böyle bir değişimin yaşanabilmesi için, Batılı bir ordu ve Batılı bir bürokrasi içinde görev alabilecek kişilerin yetiştirilmesi gerekiyordu. Bu eğitimleri verecek kurumların ortaya çıkması, öğrencilerin Avrupa’ya gönderilmesi ve Avrupa’dan öğretmenlerin Osmanlı Devleti’ne gelmesi ile, Osmanlı toplumunda “aydın” olarak tanımlanabilecek kişilerin sayısı da artmaya başladı.

 

Bu kişilerin bazıları devlet içinde üst düzey konumlarda görev almaya devam ederken, bazıları da daha alt kademelerde çalışıyor, kimileri ise bu düzenin dışına çıkarak Batı kültürünün farklı boyutlarını Osmanlı Devleti’ne getiriyordu. 1860’lı ve 70’li yıllarda Osmanlı Devleti’nin ilk özel gazetelerini çıkaran, ilk tiyatro ve romanlarını yazan, Yeni Osmanlılar Cemiyeti ve İttihad ve Terakki gibi gizli muhalefet hareketlerini başlatan kişiler de bunlardı.

 

Önemli Detaylar

 

- 19. yüzyılda ortaya çıkan ve Osmanlı Devleti’nin bu dönemi üzerinde büyük etki sahibi olan yeni “aydın” kesim, elbette kısa bir yazıyla incelenemeyecek kadar karmaşık bir araştırma konusu. Ancak yukarıdaki bilgilerle birlikte aşağıdaki detayları da aklınızda bulundurmak, bu konuyu daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmeyi sağlayabilir.

 

- 19. yüzyılda ortaya çıkan Osmanlı aydınları, daha önceki yıllarda varolan “ulema”nın yerini almamıştı, 19. yüzyılda Osmanlı toplumunda ulema ayrıca varlığını sürdürüyordu. Hatta, iki insan grubunun “kesişimleri” bile vardı – aldığı temel eğitim dini olmasına karşın daha sonra Avrupa dillerini öğrenen, Avrupa’da yaşayan insanlar bulunuyordu. Bunların iyi bir örneği, Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alan Ali Suavi’ydi.

 

Ali Suavi

 

– Osmanlı aydınları, istisnasız şekilde aynı şeyleri düşünen, aynı şeyleri destekleyen kişiler değillerdi. Hem Fuat Paşa ve Âli Paşa gibi devlet yöneticileri, hem de Namık Kemal ve Şinasi gibi Yeni Osmanlılar Cemiyeti kurucuları bu gruba dahil edebileceğimiz kişilerdi – ancak birbirlerine katılmadıkları, farklı düşündükleri pek çok nokta vardı.

 

– Osmanlı aydınlarının tanımlayıcı özelliği Avrupa kültürünü yakından tanımalarıydı. Ancak bu, onların klasik anlamda Osmanlı eğitiminden uzak oldukları anlamına gelmiyordu. Dönemin Osmanlı aydınlarından önemli bir bölümü Arapça – Farsça da biliyor, Divan Edebiyatı’nı yakından tanıyordu.

 

– Aynı şekilde, Avrupa kültürünü yakından tanımaları, Osmanlı aydınlarının koşulsuz Batılılaşma taraftarları olduğu anlamına gelmiyordu. Aksine, bu kişiler Osmanlı geleneklerini ve hayat tarzını korumak konusunda oldukça hassastı. Bu konuda daha detaylı açıklamalar için, Doğru Batılılaşma yazımıza göz atabilirsiniz.

 


Dipnotlar

[1] https://sozluk.gov.tr/


logo

Çerez Tercihleri

Online deneyiminizi geliştirerek sizlere daha iyi hizmet sunabilmek için çerez kullanıyoruz. Çerezler hakkında daha detaylı bilgi almak ve tercihlerinizi düzenlemek için aşağıda yer alan bağlantıları kullanabilirsiniz

Tüm yasal bildirimlere ulaşmak için

Buraya tıklayın.

Çerez Tercihlerini Yönetin

Zorunlu Çerezler

Teknik çerezler, İnternet Sitesi’ni görüntülemeniz esnasında cihazınıza yerleştirilen ve sunulan online servislerin düzgün şekilde çalışabilmesi için gerekli olan çerezlerdir.

Opsiyonel Çerezler

Performans ve analitik çerezleri, İnternet Sitesi ziyaret ve trafiğini takip ve analiz etmemizi sağlar. Bu çerezler sayesinde İnternet Sitesi üzerindeki alanlardan hangilerinin en sık ya da seyrek ziyaret edildiği gibi bilgileri edinebilir ve İnternet Sitesi’nin trafiğini optimize edebiliriz.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Google)Açık rızanızı vermeniz halinde, Google Analytics çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinde kullanıcı davranışlarının analiz edilmesi suretiyle raporlama yapılması amacıyla yurt dışında yerleşik Google LLC'ye aktarılabilecektir.

Opsiyonel Çerezler

Kişiselleştirilmiş reklam çerezleri, sizlere İnternet Sitesi’nde veya İnternet Sitesi haricindeki mecralarda görüntüleme geçmişinize ve ziyaretçi profilinize uygun olarak kişiselleştirilmiş ürün ve hizmet tanıtımı yapmak için kullanılır.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Facebook) Açık rızanızı vermeniz halinde, Facebook Pixel çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinden kullanıcılara kişiselleştirilmiş reklamların sunulması amacıyla yurt dışında yerleşik Meta Inc.’e aktarılabilecektir.

Vakıf k12 tarafından geliştirilmiştir