Vaka-i Hayriye


1826 yılında, II. Mahmut’un saltanatı sırasında, yüzyıllardır Osmanlı ordusunun en önemli sınıflarından bir tanesi olan Yeniçeri Ocağı ortadan kaldırıldı ve bu olay tarihe “Vaka-i Hayriye”, yani “Hayırlı Olay” olarak geçti.
 

Osmanlı ordusunun bir zamanlar seçkin bir kısmı olan bu “Ocak” neden ortadan kaldırıldı? Bunun kaldırılması neden “Hayırlı” bir olay olarak görüldü? Ve – belki de en önemlisi – Vaka-i Hayriye Osmanlı Devleti’nin son yüzyılını nasıl değiştirdi? Bu yazıda tüm bu sorulara ve daha fazlasına cevap vermeye çalışacağız. 

 

Neden “Tanzimat” isimli bir sitede Vaka-ı Hayriye ile başlıyoruz?

 

Bu sorulara geçmeden, bu kronolojik meseleyi aradan çıkartmak daha mantıklı olabilir. Vaka-i Hayriye, sitemize ve bu yazı serisine adını veren Tanzimat Fermanı’ndan (1839) on üç yıl önce yaşanmıştı. Ancak hem Tanzimat Fermanı’nın ilanında, hem de 19. yüzyılın geri kalanında yaşanan olaylarda, Vaka-i Hayriye’nin etkileri hissediliyordu.

 

Yeniçeri Ocağı, Batılılaşma yanlısı bir padişah olan II. Mahmud tarafından 1826 yılında kaldırıldı.

 

19. yüzyıla gelindiğinde, Osmanlı Devleti yöneticileri arasında Avrupa devletlerini örnek alma fikri oldukça yaygındı. Ancak aşağıda da görebileceğiniz gibi; Yeniçeriler toplumdaki bu değişikliklere pek sıcak bakmıyor, daha isabetli bir ifade kullanmak gerekirse, böyle değişikliklerin yapılmasına engel oluyordu. II. Mahmud’un amcası III. Selim, Yeniçerilere karşı bir reform yapmaya çalıştığı için tahttan indirilmişti.

 

Bu durumu daha net olarak görmek için, şu alıntı faydalı olabilir:

 

İkinci Mahmud’un Asakir-i Mansure Muhammediyesi’nin “modern” bir orduya dönüşmesi daha çok zaman alacak; dolayısıyla bu padişahın, Türk modernizasyonunun asıl lokomotifi olacak orduyu bizzat yarattığını, kurduğunu söyleyemeyiz. Ama kurulmasına giden yolu onun açtığını, dolayısıyla da Türk Modernizasyon tarihinin aslında, hep söylendiği gibi Tanzimat’la değil, Vaka-i Hayriye ile başladığını ileri sürebiliriz. Vaka-i Hayriye’nin gerçekleşmediği bir Osmanlı toplumunda Tanzimat Fermanı gibi bir şey de düşünülemezdi. (Militarist Modernleşme, Murat Belge, s. 541)

 

19. yüzyılın başında, Yeniçerilerin ayaklanmaları iki yüzyıldır devam eden, neredeyse “geleneksel” olaylar haline gelmişti. Bu da, Osmanlı Devleti’nin yöneticileri için çok ciddi bir sorundu.

Basit bir özet: Yeniçeriler neden Batılılaşma konusunda bir engel teşkil ediyordu?

 

Yeniçeriler, yeni ve Batılı anlamda bir ordu kurulmasına karşı çıkıyorlardı, çünkü böyle bir durumun kendilerini ikinci plana atacağına, sonuç olarak verilen ayrıcalıkların sona ereceğine inanıyordu. Bu inançları nedeniyle yeni bir ordu kurma girişimleri Yeniçeriler tarafından engelleniyordu.

 

Devletin ileri gelenleri; bu sorunu Yeniçerilerin yerine başka bir ordu kurmak yerine onları modernleştirerek, Batılı bir ordu olarak yeniden organize ederek de aşamıyordu. Çünkü geleneksel eğitim ve konumlarına bağlı olan askerler, kendileri üzerinde yapılacak değişiklikleri de kabullenmiyordu.

 

Üstelik, sorun yalnızca askeri konularla da sınırlı değildi. Toplumsal olarak önemli bir konuma sahip olan Yeniçeriler, sadece bu meselelerde değil, kendilerini mutsuz eden her türlü konuda ayaklanabiliyordu.

 

Değişim önündeki böyle bir engel oluşturmalarına karşın, III. Selim ve II. Mahmud gibi padişahların Yeniçerileri ortadan kaldırmak istemesinin maddi sebepleri de vardı. Yine aşağıda okuyabileceğiniz gibi vergi ödemeyen, pek çok ayrıcalıktan faydalanan ve yüklü miktarda maaş alan bu askerler, maddi yüklerinin karşılığında herhangi bir savaş başarısı elde edemiyorlardı.

 

19. yüzyılda zaten çok iyi durumda olmayan Osmanlı ekonomisi üzerinde bir de böyle bir yükün yer alması, tahmin edebileceğiniz gibi, yöneticilerin fazla memnun olduğu bir durum değildi.

 

Bütün bu sebepler, 19. yüzyılın başında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasında etkili olmuştu. Yukarıdaki alıntıda ifade edildiği gibi; böyle bir girişim olmasa, muhtemelen her türlü değişim Yeniçerilerin itirazlarıyla karşılanacak, bu nedenle Osmanlı toplumunda daha sonradan yapılacak değişiklikler de gerçekleşmeyecekti.

 

Çok Kısa Bir Tarihçe: Yeniçeri Ocağı Neydi?

 

Yeniçeri Ocağı’nın ne zaman kurulduğunu tam olarak bilmiyoruz, yani “Yeniçeriler tam olarak 1362 yılında ortaya çıkmıştır.” gibi bir şey söylememiz pek mümkün değil. Bununla birlikte, üçüncü Osmanlı padişahı olan I. Murad’ın zamanında, Yeniçerilerin var olduğunu ve Osmanlı ordusu içinde savaştığını biliyoruz.

 

Yeniçerilerin I. Murad zamanında (1359 – 1389) varolduğunu biliyoruz.

 

Yeniçeriler, Osmanlı Devleti’nin Devşirme sisteminin bir ürünüydü. Özellikle Batı’ya doğru yapılan seferlerde ele geçirilen topraklarda yaşayan Hristiyan çocuklar bu sistem altında toplanır, saraya getirilir ve burada ileride orduda ya da devlet yönetiminde görev almaları için eğitim görürlerdi.

 

Devşirme Sistemi

 

Devşirme sistemiyle genç yaşta ailelerinden alınıp sarayda yetiştirilen bu çocukların sadece sultana ve devlete bağlı olacağı düşünülüyordu. Günümüzde, bu şekilde yetiştirilen kişilerin ailelerinden ve geldikleri yerden tam olarak kopmadığını biliyoruz.

 

Yeniçeriler – belki de günümüzde en çok tanınan teşkilatı olsalar da – Osmanlı ordusunun temel yapı taşı değillerdi. Ordunun kalabalık bölümünü eyaletlerden toplanan askerler oluşturuyordu. Bununla birlikte; hem önemli seferlerde üstlendikleri roller, hem doğrudan padişaha bağlı olmaları, hem de ilerleyen yıllarda Osmanlı Devleti içindeki ayaklanmaları bastırmakta oynadıkları rol nedeniyle ordunun en seçkin askerleri arasında görülüyorlardı.

 

Bu nedenle, devletin savaşlarda art arda zaferler kazandığı ve sürekli genişlediği yıllarda, Yeniçeriler de altın çağlarını yaşadı. Ancak 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bu durum değişmeye başladı.

 

1683 yılında II. Viyana kuşatmasının başarısız olması, sık sık Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya karşı ilerleyişinin kesin olarak durduğu “kırılma noktası” olarak gösterilir.

 

Özellikle 1600’lü yıllardan itibaren Avrupa karşısındaki üstünlüğün sona ermesi ile Yeniçeriler de savaşta kazanılan zaferlerden çok ülkenin içişlerinde oynadıkları rollerle anılmaya başladı.

 

Bunun önemli sebeplerinden bir tanesi, Yeniçerilerin toplumda pek çok ayrıcalıktan faydalanmasıydı. Osmanlı Devleti’nin “Askeriye” sınıfına dahil olan ve vergi ödemeyen Yeniçeriler, aynı zamanda yüklü miktarda maaş alıyor, padişah değişikliği gibi durumlarda cülus adı verilen bahşişi topluyorlardı.

 

Bu nedenle, kendilerine karşı gelen veya bu imtiyazları kaybetmelerine yol açabilecek gelişmeler onları tedirgin ediyordu. Başkentte, silahlı ve organize olmuş durumda bulunduklarından “tedirgin olmaları” bile bazen devlet için büyük sorunlar yaratabiliyordu.

 

Yeniçeri Ayaklanmaları

 

Bu nedenle, özellikle 17. yüzyıldan itibaren Yeniçeriler her şeyden önce sebep oldukları iç karışıklıklarla hatırlanır oldu.

Günümüzde hâlâ “kazan kaldırmak” ifadesini sık sık kullanırız. Bu ifadenin kökü Yeniçerilerin ayaklanmasında bir sembol haline gelen davranıştan geliyordu: Bu askerler, istemedikleri bir gelişmenin yaşanacağını anladıklarında, yemek pişen kazanları devirerek isyan başlatıyor ve istediklerini elde edene kadar vazgeçmiyordu.

 

Buradaki amacımız Yeniçerileri ayaklanmalarının kapsamlı bir tarihini yazmak olmadığı için bu kavramla değerlendirilebilecek bütün olayları burada tek tek listelemiyoruz. Ancak; Yeniçeri ayaklanmalarının yalnızca 17. yüzyıldan itibaren yaşanmadığını, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahların saltanatları sırasında da yaşandığını belirtmek faydalı olabilir. Bununla birlikte, 15. ve 16. yüzyıldaki ayaklanmaların boyutu ve kapsamı, daha sonra yaşanacaklara göre daha sınırlıydı.

 

1622 yılında çok erken yaşta tahta çıkan II. Osman bunun en ciddi örneklerinden bir tanesiyle karşı karşıya kaldı. Çıktığı Lehistan Seferi’nin başarısızlıkla sonuçlanması nedeniyle Yeniçerileri suçlayan II. Osman; orduyu yenilemek, belki de yeni bir ordu kurarak Yeniçerilerin etkisini azaltmak için çalışmalara başladı.

 

 

Ancak yaptıkları Yeniçeriler tarafından fark edilince, 1622 yılında, henüz on yedi – on sekiz yaşındayken tahttan indirildi ve boğularak öldürüldü.

 

Yeniçeriler ilerleyen yıllarda da benzer şekilde ayaklanmaya, 1703 yılındaki Edirne Vakası’nın ardından II. Mustafa’nın tahttan indirilmesinde olduğu gibi, devletin yönetimine doğrudan müdahale etmeye devam ettiler. 1700’lü yılların sonlarına gelindiğinde, Avrupa’nın askeri anlamdaki üstünlüğü ve Yeniçerilerin yarattığı sorunlar artık önemli bir mesele haline gelmişti.

 

III. Selim ve Nizam-ı Cedid ordusu

 

Bu meseleyle ilgili ilk ciddi girişim, Batılılaşma tarihinde de önemli bir yeri olan III. Selim zamanında (1789-1807) yaşandı. III. Selim, Avrupa ordularını örnek alan yeni bir ordu yaratmaya ve Yeniçerilerin etkisini sınırlamaya çalıştı. Ancak bunun için kurulan Nizam-ı Cedid ordusu – yine, Yeniçerilerin ayaklanmaları nedeniyle – kısa süre sonra ortadan kaldırıldı ve bir başka padişah da Yeniçeriler nedeniyle tahtını kaybetmiş oldu.

 

Yeniçeri Ocağı’ndaki Problemlerin Nedenleri

 

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına geçmeden önce sık sorulan bir soruya cevap vermeye çalışmak faydalı olabilir: Yeniçerilerin 16. yüzyıldan sonra savaşlardaki etkinliğini kaybetmesinin sebebi neydi? Yaygın bir kavramla ifade edecek olursak, Yeniçeri Ocağı neden “bozuldu”?

Unutmayın: Bunlar yalnızca öne sürülen fikirler!

 

Tarihçiler – biraz tek boyutlu olduğu ve tam resmi yansıtmadığı için – bozulma kavramından fazla hoşlanmasa da, bu konuyla ilgili öne sürülebilecek bazı fikirler var. Yazının geri kalanını okurken, bunların “teorilerden” ibaret olduğunu, asıl sebepte muhtemelen bunların hepsinin rol oynadığını hatırlatmak faydalı olabilir.

 

Ele alacağımız ilk teoriye göre, yıllar ilerledikçe, Yeniçeri Ocağı’nda yer alan kişilerin sayısı da giderek arttı. Bir zamanlar sadece seçkin savaşçılardan oluşan bu birlik; daha sonra askerlikle fazla alakası olmayan, yalnızca verilen imtiyazlardan faydalanmak isteyen kişilerle doldu.

 

Hal böyle olunca da elbette, savaşlarda yenilgiler almak kaçınılmaz hale geldi.

 

 

İkinci bir teoriye göre, Yeniçerilerin sayısının artmasından da önemli bir etken, varolan askerlerin de giderek “esnaflaşması”ydı. Osmanlı Devleti sürekli olarak savaşmadığı için, Yeniçerilerin “barış zamanında” ne yaptığı önemli bir konuydu. Yeniçerilerin “esnaflaşarak” bozulduğunu savunanlara göre; bu birliğin üyeleri yıllar ilerledikçe barış zamanlarını kışlalarda geçirmemeye, tarım ve ticaret gibi işlerle uğraşmaya başladı.

 

Eskiden sadece asker olan bu kişiler; boş zamanlarını para kazanmaya çalışarak, aile kurarak geçirmeye başlayınca, o eski görkemini de kaybetti ve savaşlarda yenilgiler almaya başladı.

 

Cemal Kafadar’ın bir makalesinde ifade ettiği önemli bir detay, bu tarz “teorileri” de daha sağlıklı değerlendirmeyi mümkün kılabilir. Kafadar’a göre, Yeniçerilerin bozulmasının arkasındaki tek sebep bu olamazdı; çünkü Yeniçerilerin kesinlikle “bozulmamış olduğu” bir dönemde, Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatı sırasında da tarım ve ticaretle uğraşan Yeniçeriler bulunuyordu. Dolayısıyla sadece ek işlerle uğraşmak onları savaşta yenilmeye mahkum bir birlik haline getirecek olsa, bu Osmanlı Devleti’nin “altın çağında” da yenilgilere neden olmalıydı.

 

Elbette, Cemal Kafadar’ın da ifade ettiği gibi “önceliklerin” ve “esas amaçların” değişmiş olması; yani ticaret ve tarımın askerliğin önüne geçmesi önemli bir ihtimal – ama bu açıklamaları “kesin gerçekler” olarak görmemek gerektiğine de iyi bir örnek.

 

Bir üçüncü açıklama, sorulan soruyu değiştirmek ile alakalı olabilir. “Ne değişti de Yeniçeriler ve Osmanlı ordusu Avrupa karşısında yenilgiler almaya başladı?” diye düşünmek yerine, bir şeyin değişip değişmediğini sorgulamak cevabı daha net olarak görmeyi sağlayabilir.

 

Bunu bir benzetme ile daha detaylı olarak inceleyebiliriz: Fenerbahçe ile Galatasaray’ın yaptığı son on maçı, hep Fenerbahçe kazanmış olsun. Bir noktadan sonra Fenerbahçe Galatasaray’ı yenememeye başlarsa, hatta yenilgiler almaya başlarsa, bu sadece Fenerbahçe’nin “kötüleşmesi” ile mi ilgilidir? Yoksa Galatasaray’ın iyileşmesi ve güçlenmesi de önemli bir etken olabilir mi?

 

Yeniçerilerin askerî etkinliklerini kaybettiği dönem; yalnızca savaşlarda değil, ekonomi ve bilim gibi pek çok alanda da Avrupa’nın güçlendiği bir dönemdi. Bu nedenle; Yeniçerilerin savaşları kaybetmeye başlaması, Avrupa ordularının onlara göre daha etkili bir hale gelmesiyle, yani ironik bir şekilde, Yeniçerilerin aslında değişmeleri gerekirken değişmemeleri ile de açıklanabilir.

 

Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması

 

Yeniçerilerin bir sorun hale gelmesinin arkasındaki sebep her ne olursa olsun, 19. yüzyıla gelindiğinde durum Osmanlı padişahları için ciddi bir problem haline gelmişti.

 

III. Selim’in başarısız olan Nizam-ı Cedid girişimin ardından tahttan indirilmesinden sonra IV. Mustafa padişah oldu, ancak bir yıl sonra hayatını kaybetti. Bunun ardından tahta çıkan II. Mahmut, III. Selim’in yeğeniydi ve onun tarafından yetiştirilmişti.

 

Nizam-ı Cedid ordusunun eğitimi hakkında çizimler

 

Tıpkı amcası gibi yenilikçi bir padişah olan II. Mahmut, Nizam-ı Cedid’e benzer bir ordu girişimi ile Sekban-ı Cedid’i kurdu, ancak bu ordu da Yeniçeriler’in baskısı nedeniyle ortadan kaldırıldı.

 

Bundan sonra, 1826 yılında Yeniçerilere karşı bir fetva veren II. Mahmud, ocağın kaldırıldığını ilan etti. Yeniçeriler – elbette – tepki gösterdi, ancak hem amcasının başına gelenlerden, hem de Sekban-ı Cedid tecrübesinden ders alan padişah bu sefer daha hazırlıklıydı. Binlerce Yeniçerinin öldürülmesiyle de olsa, II. Mahmud’un bu girişimi başarılı oldu, Vaka-i Hayriye adı verilen olayla Yeniçeriler ortadan kaldırıldı.

 

II. Mahmud, Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasından sonra yeni bir ordu kurdu ve bu orduya Asakir-i Mansure-i Muhammediye ismi verildi. İlerleyen yıllarda, Osmanlı ordusunda çeşitli değişiklikler yaşanmaya devam edecekti – II. Mahmud’un bu ilk ordusu uzun soluklu olmasa da, 1826’dan sonra Osmanlı Devleti’nin ordusu, Batılı anlamda bir orduya dönüşme sürecine girdi.

 

Vaka-i Hayriye ve Tanzimat: Vaka-i Hayriye Ne Değiştirdi?

 

Yazının en başındaki alıntıdan hatırlayacağınız gibi, Vaka-i Hayriye Tanzimat’ın gerçekleşebilmesindeki önemli etkenlerden bir tanesiydi. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla, II. Mahmud ve kendisinden sonra gelen yöneticiler, Osmanlı Devleti’nde geniş çaplı reformlar yapmayı başardı.


Tabii ki en önemli değişim askerî alanda yaşandı. Batılı anlamda bir ordunun kurulması ilk adımdı; ancak böyle bir ordunun yönetilebilmesi için, Batılı anlamda bir orduya komuta edebilecek subaylar gerekiyordu.

 

Bu sebeple, yeni kurulan düzenle birlikte pek çok öğrenci askeri eğitim almak üzere Avrupa’ya gönderildi. Avrupa’da Fransa ve Prusya gibi ülkelerden pek çok subay, Osmanlı Devleti’ne davet edilerek burada eğitim verdi. Harbiye’nin açılmasıyla, ülke sınırları içinde de Batılı tarzda eğitim verilmeye başlandı, daha genç öğrenciler için de askeri idadiler (lise) ve rüştiyeler (ortaokul) kuruldu.

 

19. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin toplumsal yapısından da anlaşılacağı gibi bu değişiklikler sadece orduyla sınırlı kalmadı. Avrupa’ya gidip eğitim gören, yabancı dil bilen, Avrupa’nın sadece askeri boyutunu değil, kültürünü, sanatını, yaşam tarzını da gören bu subaylar; özellikle imparatorluğun şehirleşmiş bölgelerinde yeni bir insan tipinin ortaya çıkmasını sağladı.

 

“Alafranga” bir hayat süren, Batılılaşmış, Batılılaşmayı Osmanlı Devleti’nin geleceği için olumlu ve gerekli bir şey olarak gören bir subay sınıfı; Osmanlı Devleti’nin ve hatta Cumhuriyet’in ilerleyen yıllarında büyük öneme sahip olacaktı.

 

Bunu birkaç bariz örnekle rahatlıkla gösterebiliriz. Yenileşmekte olan orduya subay yetiştirilmesi için 1834 yılında Harbiye, 1845 yılında Askeri İdadiler kurulmuştu.

 

Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa gibi Osmanlı Devleti’nin son yıllarını tamamen değiştiren askerlerin de gittiği Manastır Askeri İdadisi

 

Bundan yaklaşık elli – altmış yıl sonra 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilan eden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin pek çok önemli üyesi, bu okuldan çıkmıştı. II. Meşrutiyet’in ve daha sonra oluşan düzenin liderleri Enver, Talat ve Cemal Paşalar, hep bu okullardan mezun olmuştu.

 

Aynı şekilde, 1923 yılında Cumhuriyet’i ilan eden Mustafa Kemal Paşa da, bu okullarda eğitim görmüş, Avrupa’ya gönderilmiş ve Batılı anlamda bir eğitim almıştı. Ondan sonra Cumhuriyet’in başına geçen İsmet İnönü de yine bu sistemde eğitilmişti.

 

Sonuç

 

Bu çok basitleştirerek anlattığımız sürecin ve örneklerin tek cümlelik sonucu şöyle özetlenebilir: Vaka-ı Hayriye’den birkaç on yıl ileriye gittiğinizde; Osmanlı Devleti’nde Batının siyasi ve kültürel yapısını benimsemiş ve aynı zamanda kurtarmaya çalıştıkları ülkeleri için Batılılaşmayı olumlu bir şey olarak gören, bunun için bir şeyler yapmaya hazır olan bir subay kesimi yetişmekteydi.

 

Bu subay kesimi, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında, azımsanamayacak bir öneme sahipti.

 


Osmanlı Devleti’nde, özellikle toplumsal anlamda, Batılılaşma sürecine lokomotif olan iki sınıf vardı. Subaylar ve Bürokratlar. Vaka-i Hayriye, buna doğrudan sebep olmasa da, böyle bir subay sınıfının ortaya çıkabilmesini mümkün kılan, bu sürecin başlangıcı olarak gösterilebilecek bir olaydı.

 

Devşirme Sistemi

 

Okuduğunuz Tanzimat edebiyatı romanlarını, hatta biraz daha ileri gidip Yakup Kadri, Halide Edip ve çağdaşlarının romanlarını düşünün. Bunlarda çok sık karşılaştığımız, Batılılaşmış karakterlere dikkat edin. Bu karakterlerin çoğu zaman ya bir asker, ya bir bürokrat, ya da bunlardan birinin çocukları olduğunu göreceksiniz.

 

Bu yazı serimizdeki diğer yazıları okurken, Osmanlı Devleti’nde Batılılaşmış bir subay sınıfının varlığının her zaman önemli bir unsur olduğunu hatırlamak faydalı olabilir. Çünkü 19. yüzyılın tüm önemli olaylarında, bu subay sınıfı da bir şekilde önemli rol oynuyordu.


Hızlı Bilgiler


Neden?

 

– Yeniçeri Ocağı 17. yüzyıldan itibaren savaşlardaki etkinliğini kaybetmeye başlamıştı.

– Aynı zamanda, devletin işleyişine müdahale edebiliyor, II. Osman ve III. Selim gibi örneklerde olduğu gibi padişahın tahttan indirilmesine, hatta öldürülmesine bile sebep olabiliyorlardı.

– II. Mahmud Batılılaşma taraftarıydı, ancak Yeniçeriler bu fikre şiddetle karşı çıkıyordu.

 

Önemi…

 

– Osmanlı Devleti’nde yüzyıllardır var olan Yeniçeriler ortadan kaldırıldı.

– 19. Yüzyılın geri kalanında da devam edecek Batılılaşma hareketinin önündeki en büyük engellerden bir tanesi yok edilmiş oldu. Batılılaşma hareketleri hız kazandı.

 

Sonuçları…

 

– Osmanlı Devleti’nde Batılı anlamda bir ordunun kurulması mümkün hale geldi.

– Bu orduyu yönetebilecek subayların yetiştirilmesi için Avrupa’ya öğrenciler gönderildi, askeri rüştiyeler (ortaokul), idadiler (lise) ve Harbiye açıldı.

– Osmanlı Devleti’nde Batılılaşmış bir subay sınıfı ortaya çıktı. Bu sınıf, Osmanlı toplumunda ve siyasetinde Batılı etkilerin yayılmasında son derece önemli rol oynadı.


Evrim Sorular


Genel Sorular

Bu soruları, Vaka-i Hayriye ile ilgili paylaştığımız bilgileri inceledikten sonra rahatlıkla cevaplayabilirsiniz. Takıldığınız bir nokta olursa, önceki sekmelere geri dönüp cevapları aramayı unutmayın!

 

1 – Vaka-i Hayriye hangi yıl gerçekleşti? Bu, Osmanlı tarihinde Yeniçerileri kaldırmak için yapılan ilk girişim miydi?

 

2 – Yeniçeriler’in tahttan indirilmesinde rol oynadığı Osmanlı padişahları kimlerdi?

 

3 – II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak için ne gibi gerekçeleri vardı?

 

4 – Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra Osmanlı Devleti’nde askeri eğitim nasıl verilmeye başlandı? Bu sistem içinde yetişen önemli kişiler kimlerdi?

 

5 – “19. yüzyılda Yeniçeriler esnaflık ve tarım gibi işlerle  ilgilenir olmuştu, bu nedenle savaşlarda başarısız oluyorlardı.”

Bu ifadeye katılıyor musunuz? Sizce Yeniçerilerin savaşlardaki etkinliğini kaybetmesinin tek sebebi bu muydu? Başka sebepler de var mıydı?

 

6 – Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının en önemli sonuçları nelerdi?

 

Tartışma Soruları

Bu sorular, Vaka-i Hayriye sürecinde yaşananlarla ilgili fikir yürütme amacıyla üzerinde düşünebileceğiniz sorular. Bu sorular hakkında düşünürken tek ve somut bir cevap aramaya değil, sahip olduğunuz bilgileri kendi düşünce ve yorumlarınızla bir araya getirmeye yoğunlaşın!

 

1 – Sizce Yeniçeri Ocağı kaldırılmasaydı Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılı nasıl şekillenirdi? Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmaması mümkün müydü? Neden?

 

2 – Kendinizi II. Mahmud’un yerine koyun. Siz olsaydınız Yeniçeri Ocağı’nın yarattığı sorunları nasıl çözmeye çalışırdınız? Siz de bu askeri birliği ortadan kaldırmayı mı hedeflerdiniz, yoksa farklı bir çözüm mü düşünürdünüz?

 

3 – Tarihi biraz değiştirelim. Bu hayali senaryoda, Yeniçeriler 19. yüzyıla kadar etkili bir askeri güç olmayı sürdürsün. Osmanlı ordusu 15-16. yüzyıldaki gibi sürekli zaferler kazanmasa da, Avrupa karşısında kendisini rahatlıkla savunabilsin ve toprak bütünlüğünü koruyabilsin.

Ancak Yeniçeriler, yine ayaklanma ve devlet işlerine karşıma gibi “olumsuz” özelliklere sahip olsun.

Sizce Osmanlı Devleti yöneticileri böyle bir senaryoda da yeniçerileri kaldırmayı düşünür müydü?

 

4 – Sizce Vaka-i Hayriye gerçekleşmese Tanzimat Fermanı, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet’in ilanı mümkün olur muydu? Vaka-i Hayriye’nin gerçekleşmediği bir Osmanlı toplumunda bunların hangileri gerçekleşebilirdi? Neden?


Videolar



logo

Çerez Tercihleri

Online deneyiminizi geliştirerek sizlere daha iyi hizmet sunabilmek için çerez kullanıyoruz. Çerezler hakkında daha detaylı bilgi almak ve tercihlerinizi düzenlemek için aşağıda yer alan bağlantıları kullanabilirsiniz

Tüm yasal bildirimlere ulaşmak için

Buraya tıklayın.

Çerez Tercihlerini Yönetin

Zorunlu Çerezler

Teknik çerezler, İnternet Sitesi’ni görüntülemeniz esnasında cihazınıza yerleştirilen ve sunulan online servislerin düzgün şekilde çalışabilmesi için gerekli olan çerezlerdir.

Opsiyonel Çerezler

Performans ve analitik çerezleri, İnternet Sitesi ziyaret ve trafiğini takip ve analiz etmemizi sağlar. Bu çerezler sayesinde İnternet Sitesi üzerindeki alanlardan hangilerinin en sık ya da seyrek ziyaret edildiği gibi bilgileri edinebilir ve İnternet Sitesi’nin trafiğini optimize edebiliriz.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Google)Açık rızanızı vermeniz halinde, Google Analytics çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinde kullanıcı davranışlarının analiz edilmesi suretiyle raporlama yapılması amacıyla yurt dışında yerleşik Google LLC'ye aktarılabilecektir.

Opsiyonel Çerezler

Kişiselleştirilmiş reklam çerezleri, sizlere İnternet Sitesi’nde veya İnternet Sitesi haricindeki mecralarda görüntüleme geçmişinize ve ziyaretçi profilinize uygun olarak kişiselleştirilmiş ürün ve hizmet tanıtımı yapmak için kullanılır.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Facebook) Açık rızanızı vermeniz halinde, Facebook Pixel çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinden kullanıcılara kişiselleştirilmiş reklamların sunulması amacıyla yurt dışında yerleşik Meta Inc.’e aktarılabilecektir.

Vakıf k12 tarafından geliştirilmiştir