II. Abdülhamid’in Saltanatı


II. Abdülhamid

 

Giriş

1909 yılında padişah olan V. Mehmed Reşad, II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra tahta çıkartılmış; fakat 1909 – 1918 yılları arasında ülkeyi o değil, Meşrutiyet’i ilan eden İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetmişti. 1918 yılında padişah olan VI. Mehmed Vahdeddin ise I. Dünya Savaşı sonrasında fiilen dağılmış bir ülkeyi yönetiyordu – yani gerçek anlamda sahip olduğu güç çok sınırlıydı.

 

1876 yılından 1909 yılına kadar otuz üç sene boyunca tahtta kalan ve bu sürenin büyük bölümünde devleti kendi uygun gördüğü şekilde, otoriter bir şekilde yöneten II. Abdülhamid; “resmen” olmasa da pek çok açıdan Osmanlı Devleti’nin son gerçek padişahıydı.

Bu yazıda, yazı serimizin başlığında belirttiğimiz "olay" anlatımından biraz uzaklaşarak II. Abdülhamid’in saltanatına genel olarak bakmaya çalışacağız.

 

Yazı serimizde incelediğimiz başlıkların tamamı; kendi içlerinde onlarca akademik makaleye, kitaba ve araştırmaya konu olan olaylar – bu nedenle sitemizde verdiğmiz bilgilerin gerçek anlamda kapsayıcı, eksiksiz bilgiler olmasına zaten imkan yok. “II. Abdülhamid’in Saltanatı” gibi bir başlık, bu konunun en zorlu örneğini oluşturuyor. Otuz üç yıllık bir dönemi tek bir yazıyla layığıyla incelememize imkan olmadığı için, burada yapmaya çalıştığımız şey yalnızca temel bir fikir oluşturmak olacak.


 

Bu yazının kapsamı...

İkinci Abdülhamid’in tahtta kaldığı süre, 1876 ile 1909 yılları arasındaydı. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e 12 Önemli Olay serimizin bir önceki yazısı ’93 Harbi’nde II. Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarına, I. Meşrutiyet’e ve Kanun-i Esasi’ye değinmiştik.

 

Bu nedenle bu yazıda başlangıç noktamızı ’93 Harbi’nin bittiği yıl, 1878 olarak belirliyoruz.

 

Tarihte II. Abdülhamid

II. Abdülhamid’in saltanatının tamamını, bütün boyutlarıyla incelememiz imkansız olduğu için bu yazıya yazı serimizde daha önce yapmadığımız bir şeyi yaparak; II. Abdülhamid’in bugün nasıl değerlendirildiğini, nasıl hatırlandığını inceleyerek başlayacağız.

Günümüzde II. Abdülhamid hakkında düşünceler yaygın olarak iki farklı uçtan geliyor. Farklı bir deyişle, onun saltanatını iki farklı şekilde hatırlıyoruz.

 

Bir tarafta; II. Abdülhamid’i paranoyak, sarayından çıkmayan, ülkesini çağdışı bir şekilde, bir casus ağıyla, baskıyla yöneten bir “despot” olarak değerlendiren bir tarih anlayışı bulunuyor. Hatta, bu düşünce tarzının II. Abdülhamid’in saltanatı için kullandığı özel bir kavram bile var: Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma, modernleşme, demokratikleşme sürecine bir darbe olarak görülen 1878-1909 dönemi, zaman zaman “İstibdad” dönemi olarak hatırlanıyor.

 

Diğer tarafta ise, tam anlamıyla zıt bir görüş hakim. II. Abdülhamid Osmanlı Devleti’nin “kahraman”larından bir tanesi olarak görülüyor. Bu yoruma baktığımızda; çok zor bir dönemde ülkesini ayakta tutmak için çalışan, sürekli olarak Avrupa devletlerinin baskısı altında kalan Osmanlı Devleti’ni başarıyla yöneten, dış politikada Avrupa’nın kendi içinde bir kargaşaya sürüklenmesini sabırla bekleyen, kötü şeyler yapsa bile bunu sadece ülkesinin çıkarı için yapan neredeyse ideal bir padişah görüyoruz.

 


Peki – “gerçek” olan hangisi? II. Abdülhamid ülkesini baskıyla yöneten “zorba” bir lider mi, yoksa Osmanlı Devleti’nin son kahramanlarından bir tanesi mi?

 

İki uç bu kadar “net” fikirler savunduğu için; bunlardan bir tanesini seçmek, tarihi “siyah-beyaz” olarak yorumlayıp, bu ikisinden birinin tamamen doğru olduğunu söylemek mümkün değil. II. Abdülhamid’in saltanatı – tarih boyunca yaşanmış çoğu uzun süreç gibi – kendi içinde olumlu ve olumsuz yanlar barındıran, farklı kriterlere göre farklı şekillerde değerlendirilebilecek bir dönem.

 

Yazının geri kalanında, her şeyden önce bu “ikiliği”, bütün bu süreci tek boyutlu / tek taraflı olarak görmeme fikrini merkeze koyacağız.

 

Değişen Osmanlı Devleti’nde Farklı Bir Yönetici

İşin “tarih” boyutuna dönerken, önce şu soruyu soralım. İkinci Abdülhamid’in saltanatı, Osmanlı Devleti’ndeki “Batılılaşma” ve “Modernleşme” girişimleri açısından, gerçekten bir duraklama mı oldu? Yani II. Abdülhamid yönetimi ele aldıktan sonra, bu yöndeki çalışmalar durdu mu?

 

Otuz üç yıllık karmaşık bir süreci incelemekte olduğumuz için bu sorunun cevabı da çok basit değil.

 

Eğer modernleşme gibi bir kavramla kastedilen; Osmanlı Devleti’nin yönetim şeklinin modernleşmesi, Avrupa ülkelerinin bu açıdan örnek alınması veya siyasi gücün giderek “demokratikleşmesi” ise evet, II. Abdülhamid’in saltanatı bu açıdan bir duraklama noktasıydı.

 

’93 Harbi yazımızda da bahsettiğimiz gibi 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’ndan beri Osmanlı Devleti’nin yönetim biçiminde ciddi değişiklikler oluyordu. II. Mahmud’dan sonra tahta çıkan Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve V. Murad, devlet yönetiminde fazla etkili olmamıştı. Yani 1839’dan 1876’ya kadar, Osmanlı Devleti’ni “gerçek anlamda” yöneten kişiler padişahlar değil, sadrazamlardı.

 

Daha fazlası için...

Bu konuda daha fazlası için, 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Siyasi Güç başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.

 

Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan ve gelişen “sivil bürokrasi” içinden yükselen bu sadrazamlar, devlet yönetimini giderek modernleştirmeye başladı. Tabii bunun yanında Yeni Osmanlılar Cemiyeti gibi doğrudan devlet yönetimi içinde yer almayan; ancak basın aracılığıyla geniş kitlelere ulaşan ve daha ciddi reformlar isteyen kişiler de bulunuyordu.

 

II. Abdülhamid tahta çıktığında aslında kendisi de devam eden bu sürecin bir parçası oldu. Tahta çıkan genç padişahın ilk yaptığı işler arasında I. Meşrutiyet’i ilan etmek ve Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi’yi yürürlüğe sokmak vardı.

 

II. Abdülhamid tahta çıktığında, Meşrutiyet’in ilan edilmesini sağlayan Midhat Paşa çok güçlüydü. Kısa süre içinde, II. Abdülhamid onun etkisini ortadan kaldırıp Mithat Paşa’yı sürgüne gönderdi.

 

Ancak padişahın bu tutumu ’93 Harbi ile birlikte değişti. Hızlı, etkili ve doğru bir şekilde karar alınması gereken savaş sürecinde meclisin işleri yavaşlattığını düşünen II. Abdülhamid, bu iki yeniliği de kısa sürede iptal etti. Meclis tamamen feshedilirken, Kanun-i Esasi de “askıya alındı”. II. Abdülhamid döneminde sivil bürokasi ortadan kalkmasa ve gücünü tamamen kaybetmese de 1878 yılından itibaren ülkeyi yöneten kesin ve net bir şekilde padişahın kendisiydi.

 

Dolayısıyla; siyasi olarak 1839 yılından beri devam eden bu “demokratikleşme” veya “modernleşme” süreci, II. Abdülhamid ile birlikte durmuş oldu. Fakat politik gücün tekrar padişahın eline geçmesi, Osmanlı Devleti’nde yaşanmakta olan genel “modernleşme” ve Batılılaşma sürecinin önüne geçmedi.

 

İkinci Abdülhamid Döneminde Modernleşme ve Batılılaşma

II. Abdülhamid döneminde siyasi anlamda modernleşme ve Avrupa’ya benzeme çabası belli açılardan sona erse de, 19. yüzyılın geri kalanında olduğu gibi bu dönemde pek çok önemli değişiklik yaşandı – yani genel anlamda Batılılaşma süreci durmadı.

 

Padişaha muhalif olan kişiler, özellikle de onun baskıcı yönetiminden hoşlanmayan, Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesini isteyen Jön Türkler; bu konuda pek çok eleştiri yapıyordu – ancak bu tarz eleştirilerin tek odağı II. Abdülhamid değildi. Tercüman-ı Ahval ve Yeni Osmanlılar Cemiyeti yazılarımızdan da hatırlayacağınız gibi tahtta Abdülmecid ve Abdülaziz gibi padişahlar varken de Batılılaşma süreci ile ilgili eleştiriler vardı.

 

Bunlara karşın II. Abdülhamid’in saltanatı Batılılaşma konusunda hem çeşitli gelişmelerin devam ettiği, hem de pek çok yeni gelişmenin yaşandığı bir dönem oldu.

 

Osmanlı Devleti’nde ilk kez 1860’lı yıllarda çıkmaya başlayan özel gazeteler, gelişmelerin devam ettiği önemli kültürel alanlardan bir tanesiydi. II. Abdülhamid döneminde, yayımlanan özel gazetelerin sayısı giderek arttı.

 

Bununla paralel olarak düşünülebilecek bir gelişme yayımlanan edebiyat eserleriydi. Tanzimat edebiyatı olarak adlandırdığımız dönemin pek çok önemli eseri, II. Abdülhamid döneminde yazılmıştı. Devam eden önemli modernleşme hareketlerinden bir tanesi de askeri veya sivil olarak devlette görev almaları için Avrupa’ya gönderilen öğrencilerdi.

 

II. Abdülhamid’in Batılılaşmaya yaptığı en büyük katkılardan bir tanesi, şehirleşme konusundaydı. Padişah; hem İstanbul’da, hem de İmparatorluğun diğer bölgelerinde Avrupalı anlamda bir şehirleşmenin gerçekleşmesi için çalışıyordu. Osmanlı tarihinde saat kuleleri, demiryolları ve garların inşa edilmesi; içme suyu ve gaz gibi altyapı sistemlerinin kurulması en yoğun olarak II. Abdülhamid döneminde yaşandı.

Yıldız Saat Kulesi

 

Biraz ironik olarak, II. Abdülhamid’in saltanatı boyunca en çok önem verdiği alan eğitimdi. Padişahın kişisel olarak büyük önem verdiği eğitim konusunda bu yıllarda bir patlama yaşandı. Rüştiye ve idadi seviyesindeki okulların sayısı katlanarak artarken farklı alanlarda eğitim verilmesi için de pek çok okul kuruldu. Mülkiye, Ticaret Okulu, Güzel Sanatlar Okulu, Aşiret Okulu, Baytarlık (Veterinerlik Okulu) gibi pek çok eğitim kurumu bu dönemde açılmış; Darülfünûn’un gerçek anlamda bir üniversiteye dönüşmesi de bu dönemde gerçekleşmişti.

II. Abdülhamid’in eğitime bu kadar önem vermesi ironikti; çünkü kendisine karşı oluşan muhalefetin en güçlü olduğu yerlerden bir tanesi de öğrencilerin Batılı anlamda eğitim aldığı bu kurumlar olacaktı. Örneğin: II. Meşrutiyet’i ilan eden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kökleri, yine II. Abdülhamid tarafından kurulan Gülhane Askeri Tıbbiye Mektebi’nde atılacaktı.

 

Bununla birlikte Darülaceze ve Şişli Etfal gibi farklı kurumlar da yine II. Abdülhamid’in saltanatı sırasında açılmıştı.

 

Kısacası, II. Abdülhamid zamanında siyasi açıdan başlayan değişim dursa da bu bütün modernleşme hareketlerinin bir anda sona ermesi söz konusu değildi.

 

İkinci Abdülhamid: İstibdad?

II. Abdülhamid’in saltanatının “baskıcı, keyfi, tek kişilik bir yönetim biçimi” anlamına gelen “istibdad” sözcüğüyle anılmasının çeşitli sebepleri vardı; ancak bunlar her zaman görüldüğü kadar tek boyutlu değildi.

 

Örneğin II. Abdülhamid döneminde basın konusunda çok daha ciddi bir sansürün yaşandığı tartışılmazdı. Aynı zamanda 1876 – 1909 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde daha önceki herhangi bir döneme göre daha fazla gazete ve dergi yayımlanıyordu. Bu durumda sansürlenen içeriğin miktarının artması doğrudan padişah ile mi alakalıydı, yoksa sadece yayın miktarı arttığı için sansür de doğru orantılı bir şekilde mi artıyordu?

II. Abdülhamid, Dolmabahçe Sarayı’nı güvensiz bulduğu için ülkeyi Yıldız Sarayı’ndan yönetmişti.

 

Durum ne olursa olsun; bu yıllarda devleti eleştiren, meşrutiyet gibi fikirleri savunan kişiler çeşitli cezalarla karşı karşıya kaldı. Bunlar içinde sürgüne gönderilen veya sürgüne gitmemek için kendi istekleriyle Avrupa’ya kaçan kişiler burada oluşmakta olan muhalefet hareketi içinde önemli bir rol oynuyordu. İlerleyen yıllarda “Jön Türkler” olarak adlandırılan bu kişiler, II. Abdülhamid’in yönetimini “istibdad” olarak tanımlayan ilk kişilerdi.

 

İstibdad kavramının belki de en çok nefret uyandıran boyutu, padişah için çalışan jurnallerdi. Saray tarafından görevlendirilen bu kişiler; gizlice halk arasına sızıyor, padişah ve devlete karşı faaliyet ve konuşmaları rapor ederek insanların tutuklanmasını sağlıyordu.

 

İstibdad ve Jurnaller

“Jurnal” ve “istibdad” gibi kavramlar II. Abdülhamid ile özdeşleştirilse de aslında her iki kavramın tarihi de padişahtan öncesine dayanıyordu. Jurnaller Sultan Abdülmecid zamanından beri devlet için çalışıyor, devletin baskıcı yönetimini eleştirmek için “istibdad” kavramı Sultan Abdülaziz zamanında da kullanılıyordu.

 

Jurnaller, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan muhalif kesim için çok büyük bir problemdi – padişahın gizli muhbirlerine yakalanan kişilerden bir tanesi de o dönemde genç bir subay olan Mustafa Kemal olmuştu. Mustafa Kemal, Harbiye’yi bitirdikten sonra arkadaşlarıyla kaldığı bir evde siyasi sohbetler yaptığı gerekçesiyle tutuklanmıştı – çünkü arkadaş grubuna sonradan dahil olan bir genç, aslında söylediği gibi “Harbiye’den atılmış bir öğrenci” değil, II. Abdülhamid için çalışan bir jurnaldi. Yakalandıktan sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları önce sorgulanmış, daha sonra da sürgüne gönderilmişti.

 

II. Abdülhamid’in yönetimine muhalif olan kişiler, onun jurnallere güvenmesini de basit bir şekilde açıklıyordu: Padişah son derece paranoyak olduğu için, böyle bir sistemi kullanması da gayet normaldi. Fakat padişah gerçekten “paranoyak” olsa bile, bunun için oldukça geçerli sebepleri vardı.

 

İlk olarak, II. Abdülhamid kendisinden önce tahta çıkan padişahların başına gelenleri gayet iyi biliyordu. Ağabeyi V. Murad, tahta çıktıktan kısa süre sonra “akli dengesi yerinde olmadığı” gerekçesiyle tahttan indirilmiş ve ev hapsinde tutulmuştu. Bir önceki padişah Sultan Abdülaziz ise daha sert bir şekilde tahttan indirilmiş ve resmi bilgilere göre intihar etmişti. Sultan Abdülaziz’in ölümü bir intihar olarak sunulsa da günümüzde hala bunun arkasındaki gerçeğin tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz – eski padişahın ölümünün bir intihar olma ihtimali kadar, intihar süsü verilmiş bir cinayet olma ihtimali de bulunuyor.

 

Sultan Abdülaziz’in son fotoğrafı – padişahın duruşu ve yanındaki kişilerin rahat tavırları, onun ölümüyle ilgili soru işaretlerini arttıran bir detay

 

Bunun yanı sıra II. Abdülhamid’in hüküm sürdüğü on dokuzuncu yüzyıl; hükümdarların çeşitli siyasi amaçlarla öldürülebildiği, suikasta uğrayabildiği bir dönemdi. 1881 yılında hem Rus Çarı II. Aleksandr hem de Amerika Birleşik Devletleri başkanı James A. Garfield, 1900 yılında İtalya Kralı I. Umberto suikastlar nedeniyle hayatlarını kaybetmişti.

 

Başkalarının yaşadığı olaylardan çıkarttığı mesajlar bir tarafa, II. Abdülhamid’in kendi saltanatı da ciddi bir şekilde tehdit edilmişti. 1870’li yılların sonunda, II. Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarında, kendisinden önceki padişah V. Murad’ı yeniden tahta çıkartmak için tam üç girişim yapılmıştı.

 

Padişahın kendisini tahttan indirmeye çalışanlar olduğunu açık ve net bir şekilde bilmesi, onun çok tedbirli yaşamasına neden olmuştu. II. Abdülhamid bu sebeple güvensiz bulduğu Dolmabahçe Sarayı’ndan Yıldız Sarayı’na taşınmış, devlet yönetimini de kendisiyle birlikte götürmüştü. II. Abdülhamid, özel ve belirli günler dışında sarayından çıkmıyordu.

 

1905 yılında, padişahın saraydan dışarı çıktığı bu belirli günlerden birinde, II. Abdülhamid’e karşı oldukça planlı bir suikast girişimi düzenlendi. Padişahın arabasının geçeceği yere kurulan bir saatli bomba, araba biraz gecikince erken patladı ve girişim başarısız oldu. Fakat II. Abdülhamid için verilen mesaj ortadaydı: Kendisini tahttan indirmeye çalışanlar bir tarafa, doğrudan onu öldürmek için bile düzenlenen girişimler vardı.

 

Özetle, bu yazıda pek çok noktada ifade etmeye çalıştığımız gibi, II. Abdülhamid’in “paranoyası” bile tek boyutlu bir şey değildi. Yukarıdaki örneklerden de görebileceğiniz gibi, kendisinin bu şekilde hissetmek için oldukça sağlam gerekçeleri vardı.

 

II. Abdülhamid’in Saltanatına Genel Bir Bakış

Bu noktada II. Abdülhamid’in saltanatı sırasında ortaya çıkan muhalefet hareketlerine yoğunlaşmak mantıklı olsa da, İttihat ve Terakki ve II. Meşrutiyet yazılarımızda bu konuya çok daha detaylı değineceğimiz için, şimdilik bu noktayı dışarıda bırakıyoruz.

 

Bu yazının geri kalanında, II. Abdülhamid’in saltanatı boyunca yaşananlara kısaca göz atmaya çalışacağız.

 

II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin yönetimindeki modernleşme hareketinin önüne geçse de, genel olarak Batılılaşma ve modernleşme hareketleri onun saltanatı sırasında da devam etmişti. Özellikle şehirleşme, eğitim ve altyapı gibi alanlarda, çok ciddi gelişmeler yaşandı.

 

Yukarıda detaylı olarak bahsettiğimiz bu içişlerin yanı sıra, elbette bu otuz üç yıllık süre içinde Avrupa’da da önemli şeyler yaşanıyordu. Almanya ve İtalya gibi ülkelerin ortaya çıkması ve özellikle Almanya’nın ciddi anlamda güç kazanması ile kıtadaki güç dengeleri değişmeye başladı. Bunun Osmanlı Devleti üzerindeki doğrudan etkisi İngiltere ve Fransa’nın yaklaşımı ile ilgiliydi.

 

1878 yılında Osmanlı Devleti’nin Sınırları

 

Kırım Savaşı ve ’93 Harbi yazılarımızdan da hatırlayacağınız gibi bu iki güçlü ülkenin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma yönündeki kararı, Avrupa’da yaşanan bu gelişmelerle birlikte geçerliliğini kaybetti. Başta İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkeler; Afrika’da bir “sömürge edinme” yarışına girdiği için Osmanlı Devleti bu dönemde Tunus, Mısır gibi topraklarını kaybetti.

 

’93 Harbi yazısında detaylı olarak bahsettiğimiz Balkanlar’da da durum benzer şekilde devam etti ve Osmanlı Devleti de burada toprak kayıpları yaşadı.

 

II. Abdülhamid’in saltanatı; doğrudan savaşlarla değil, daha çok ayaklanmalarla hatırlanan bir dönemdi. Padişahın otuz üç yıllık yönetimi boyunca ’93 Harbi’nden sonra çok ciddi bir savaş yaşanmadı; ama hem Balkanlar’da, hem de Doğu’da önemli ayaklanmalar çıktı. Bunlar arasında önemli olan bir konu; Doğu’da Ermeniler tarafından başlatılan ayaklanmalardı. Osmanlı Devleti’nin bu ayaklanmaları bastırırken aşırı şiddet uyguladığı düşüncesi hem padişahın, hem de Osmanlı Devleti’nin Avrupa basınındaki imajını zedeledi. 1905 yılında II. Abdülhamid’e suikast girişiminde bulunan da Osmanlı yönetimine karşı çıkan Ermeni gruplardan bir tanesiydi.

 

Avrupa’nın II. Abdülhamid’e yaklaşımını gösteren bir çizim

 

1878-1909 yılları arası büyük ölçüde “savaşsız” geçen bir dönem olsa da 1897 yılında Osmanlı Devleti ve Yunanistan arasında bir savaş çıktı. Yaklaşık bir ay süren bu savaş, Osmanlı Devleti’nin zaferiyle sonuçlandı; ancak Avrupa Devletleri’nin ve Rusya’nın araya girmesiyle işin sonunda daha kazançlı çıkan Yunanistan oldu.

 

Ancak askerî olarak bir galibiyet alınmasının da gösterdiği gibi Osmanlı ordusunun modernleşme süreci de devam ediyordu. Hem yeni açılan okullar, hem de yapılan düzenlemeler; Osmanlı ordusunun eskisine göre daha güçlü bir şekilde yapılanmasını sağlıyordu. Buna karşın, II. Abdülhamid’e muhalif olan kesimin ciddi bir bölümü de ordu içinden çıkıyordu. Bu konuya, yazı serimizin ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak değineceğiz.

 

Hem orduda hem Avrupa ile ilişkilerde önemli bir konu; Osmanlı Devleti ile Almanya’nın yakınlaşmasıydı. Özellikle ’93 Harbi’ne giden süreçte Osmanlı Devleti İngiltere ve Fransa gibi ülkelerden uzaklaşmaya başladı. Kırım Savaşı’ndaki müttefikleri yerine, giderek Almanya’ya güvenmeye başlayan Osmanlı ordusunda da, Almanya’nın askerî yapısına karşı bir hayranlık oluştu.

 

Kayser II. Wilhelm tarafından Osmanlı Devleti’ne hediye edilen Alman Çeşmesi

 

Hatta Alman Kayseri II. Wilhelm, bu yıllarda birkaç defa Osmanlı Devleti’ni ziyaret etmiş, bugünkü meşhur Alman Çeşmesi’ni II. Abdülhamid’e bir hediye olarak yaptırmıştı. Bahsettiğimiz şehirleşme ve altyapı projelerinde, özellikle de demiryollarının kurulmasında, Almanya çok önemli bir rol oynuyordu.

 

Almanya ve Osmanlı Devleti arasındaki bu yakınlaşma, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra da devam etti ve Osmanlı Devlet 1914 yılında, II. Abdülhamid tahttan indirildikten yalnızca beş sene sonra I. Dünya Savaşı’nda Almanya tarafında savaşa girdi.

 

Sonuç

Yazı içinde birkaç kere tekrarladığımız gibi, buradaki amacımız II. Abdülhamid’in saltanatını genel bir bakış açısıyla incelemekti. II. Abdülhamid’in saltanatı, Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılda yaşadığı en önemli süreçlerden bir tanesiydi. Bu her ne kadar bir “olay” olmasa da yazı serimizde yer verdiğimiz olayların pek çoğunu, II. Abdülhamid’in saltanatından ayrıca bahsetmeden ele alamazdık.

II. Abdülhamid’in saltanatının son yıllarında çekilen bir fotoğraf – II. Abdülhamid 19. yüzyılda ortaya çıkan fotoğraflara büyük ilgi duyuyor, ülkesinin pek çok yerinden çektirdiği fotoğraflarla önemli bir arşiv oluşturuyordu. Ancak padişah, kendi fotoğrafının çekilmesinden fazla hoşlanmıyordu.

 

Bu yazıda II. Abdülhamid’in saltanatını kapsamlı bir şekilde değerlendirmemiz imkansız olsa da, 1876 – 1909 yılları arasında yaşanan önemli olayları yazı serimizin farklı boyutlarında inceliyoruz. Bundan bir önceki yazımız olan "’93 Harbi"nin yanı sıra II. Abdülhamid’e karşı oluşan muhalefeti ve bunun sonuçlarını "İttihat ve Terakki", "II. Meşrutiyet" ve "31 Mart Vakası" yazılarımızda daha detaylı olarak inceleyebilirsiniz.

 

Bir sonraki yazıda, II. Abdülhamid döneminde kurulan ve Osmanlı Devleti’nin son yıllarında çok etkili bir kurum olan Düyun-ı Umumiye’yi ele alacağız.


Hızlı Bilgiler


 
V. Murad1876Yalnızca üç ay tahtta kalıyor
II. Abdülhamid1876 – 1909Otuz üç sene tahtta kalıyor ve ülkeyi gerçek anlamda yönetiyor.
V. Mehmed Reşad1909 – 1918I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar tahtta kalıyor, ama devlet işlerine fazla karışmıyor. Yönetimi İttihat ve Terakki’ye bırakıyor.
VI. Mehmed Vahideddin1918 – 1922I. Dünya Savaşı’ndan sonra, fiilen dağılmış bir Osmanlı Devleti’ni yönetiyor, yani gerçek anlamda güç sahibi olmuyor.

“Resmen” öyle olmasa da, pek çok açıdan II. Abdülhamid’in Osmanlı Devleti’nin son padişahı olduğu söylenebilir.

 

Tarihte II. Abdülhamid

II. Abdülhamid tarihte iki farklı şekilde hatırlanıyor.

 

 

Bu iki bakış açısından birinin “kesinlikle doğru” olduğunu söylemek mümkün değil – tarihte herhangi bir şeyi bu kadar siyah – beyaz olarak ayırmak çok zor. Ama hangi bakış açısından yaklaştığınıza göre, her iki boyutta da haklı bulunabilecek noktalar var.

 

II. Abdülhamid’in Yönetim Şekli

II. Abdülhamid, bir anlamda Tanzimat’tan beri yaşanmakta olan siyasi gelişmeleri tersine çevirdi.

 

Tahta I. Meşrutiyet’i ve Osmanlı Devleti’nin ilk anayasasını (Kanun-i Esasi) ilan ederek çıksa da, ’93 Harbi’ni gerekçe göstererek bunları kısa sürede askıya aldı ve devlet yönetiminde çok etkin bir rol oynadı.

 

Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve V. Murad dönemlerinin aksine, II. Abdülhamid’in saltanatı süresince ülkeyi yöneten kesin ve net olarak padişahın kendisiydi.

 

II. Abdülhamid: İstibdad?

II. Abdülhamid’in saltanatı, ona muhalif olan kişiler tarafından “istibdad” kavramıyla özetleniyordu. II. Abdülhamid aşırı baskıcı, sansürcü, paranoyak bir yönetici olarak değerlendiriliyordu.

 

Bunun arkasında, gazetelere uygulanan sansür, II. Abdülhamid’i ve devleti eleştirenlerin sürgüne gönderilmesi ve özellikle İstanbul’da çok etkili olan “jurnaller” vardı.

 

Jurnaller, halk arasında padişaha ve devlete karşı konuşma ve faaliyetlerin içine sızan, daha sonra bunları saraya aktaran kişilerdi.

 

Fakat II. Abdülhamid’in “paranoyak” olmak için sebepleri de vardı.

 

II. Abdülhamid Dönemi’nin Önemli Olayları

– Yönetim biçminde ciddi bir değişiklik oldu. Tanzimat’tan beri devam eden gidişatın aksine, II. Abdülhamid ülkeyi tek başına, yönetimde son derece aktif olarak idare etti.

– Batılılaşma ve modernleşme hareketleri durmadı, aksine bazı alanlarda (eğitim, altyapı, şehirleşme) hızlanarak devam etti.

– ’93 Harbi’nden sonra bu dönemde çok önemli bir savaş yaşanmadı, ancak pek çok ayaklanma yaşandı.

– Bu ayaklanmalar ağırlıklı olarak Balkanlarda ve Doğu’da yaşanıyordu. Doğu’daki Ermeni ayaklanmaları 19. yüzyılın en önemli gündemlerinden bir tanesiydi. 1905 yılında II. Abdülhamid’e karşı yapılan süikast girişimi, ona karşı çıkan Ermeni gruplardan bir tanesi tarafından düzenlenmişti

– Bu ayaklanmaların aşırı şiddet uygulanarak bastırıldığı düşüncesi, hem II. Abdülhamid’in, hem de Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki prestijini azalttı.

– 1800’lü yılların sonuna doğru, Osmanlı Devleti İngiltere ve Fransa’dan uzaklaşıp, siyasi ve askeri olarak Almanya ile yakınlaşmaya başladı. 

 

Bu süreç, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın tarafında savaşa girmesiyle sonuçlanacaktı.

 

II. Abdülhamid ve Batılılaşma

Siyasi anlamda demokratikleşme süreci II. Abdülhamid ile bir sekteye uğrasa da, Batılılaşma konusunda pek çok gelişme yaşandı.

Daha önceki yıllarda olduğu gibi, pek çok özel gazetenin açılması, Batılı anlamda pek çok edebiyat eserinin yayımlanması ve Avrupa’ya öğrencilerin gönderilmesi bunlar arasında önemli boyutlardı.

II. Abdülhamid döneminde eğitim ve şehirleşme gibi alanlarda yapılan modernleşme çabaları ise daha önceki dönemlerin bile çok üstündeydi.


Evrim Sorular


Genel Sorular

Bu soruları, II. Abdülhamid ile ilgili paylaştığımız bilgileri inceledikten sonra rahatlıkla cevaplayabilirsiniz. Takıldığınız bir nokta olursa, önceki sekmelere geri dönüp cevapları aramayı unutmayın!

 

1 – II. Abdülhamid hangi yıllar arasında padişahlık yapmıştı? Padişah hangi olay ve tarihten sonra siyasi gücü kendi elinde topladı?

 

2 – II. Abdülhamid günümüzde nasıl değerlendiriliyor? Saltanatı hakkında hangi zıt görüşler bulunuyor?

 

3 – II. Abdülhamid’in saltanatını kendisinden önceki ve sonraki padişahlarla karşılaştırın. II. Abdülhamid’in yönetimi Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz’inkinden neden farklıydı? V. Mehmed Reşad ve VI. Mehmed Vahideddin’in saltanatlarından neden farklıydı?

 

4 – ’93 Harbi’nden sonra, II. Abdülhamid’in saltanatı sırasında çok ciddi bir savaş yaşanmadı. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti askeri açıdan farklı bir konuyla uğraşıyordu. Bu konu neydi? Ağırlıklı olarak hangi iki bölgede gerçekleşiyordu? Osmanlı Devleti ve Avrupa ilişkileri açısından ne gibi sonuçları oluyordu?

 

5 – II. Abdülhamid döneminde modernleşme hareketleri durdu mu? Daha önceki dönemlere göre modernleşme çalışmalarının hızlandığı bir alan veya alanlar var mıydı?

 

6 – İstibdad ve jurnal kelimelerinin anlamlarını açıklayınız. Bu kavramlar II. Abdülhamid döneminde mi ortaya çıkmıştı?

 

Tartışma Soruları

Bu sorular, II. Abdülhamid ile ilgili fikir yürütme amacıyla üzerinde düşünebileceğiniz sorular. Bu sorular hakkında düşünürken tek ve somut bir cevap aramaya değil, sahip olduğunuz bilgileri kendi düşünce ve yorumlarınızla bir araya getirmeye yoğunlaşın!

 

1 – Bu sayfada sunduğumuz bilgileri, II. Abdülhamid ile ilgili daha önceden sahip olduğunuz bilgilerle bir arada düşünün. Sizce II. Abdülhamid nasıl bir padişahtı? Yazının başında ifade ettiğimiz iki uçtan hangisine daha yakındı?

 

2 – Osmanlı Devleti’nin 1878’de, ’93 Harbi sonrasında içinde bulunduğu durumu düşünün. Sizce II. Abdülhamid’in saltanatı, Osmanlı Devleti’nin bu yıllarda tamamen dağılmadığını da düşündüğünüzde, başarılı bir süreç miydi? Neden?

 

3 – Kendisine muhalif olan kişiler tarafından “paranoyak” olmakla eleştirilen, II. Abdülhamid aşağıdaki durumların etkisiyle yaşıyordu:

a) Kendisinden önceki iki padişah tahttan indirilmiş, bir tanesi öldürülmüş veya intihar etmişti.

b) 19. Yüzyılda, Avrupa ve Dünya genelinde yöneticilerin suikastlarla öldürülmesi yaygın bir durumdu.

c) II. Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarında, ağabeyi V. Murad tam üç kez yeniden tahta çıkartılmaya çalışılmıştı.

d) 1905 yılında, doğrudan II. Abdülhamid’e bir suikast girişimi düzenlenmiş ve padişah şans eseri kurtulmuştu.

Bu bilgiler ışığında, şu iki paragrafı değerlendirin:

Birinci Görüş: II. Abdülhamid de sonuçta bir insandı, kendi can güvenliğinden endişe ediyordu. Ayrıca, padişahın hayatını kaybetmesi gibi bir olayın devlet yönetimini derinden etkileyeceğini, bunun Osmanlı Devleti içinde ciddi sıkıntılara yol açacağını da tabi ki biliyordu. Bu nedenle, Yıldız Sarayı’nda, güvende olduğuna emin olarak yaşaması normaldi.

İkinci Görüş: Bir devletin yöneticisi olarak, II. Abdülhamid tabi ki bazı risklerle karşı karşıya kalacaktı. Bunlar karşısında daha cesur olması, devleti yönetmek için Yıldız Sarayı’ndan çıkmamak ve jurnaller kullanmak gibi metotlara başvurmaması gerekirdi.

Bu paragraflarda ifade edilen düşüncelerin hangisine katılıyorsunuz? Sebeplerini nesnel bir şekilde açıklamaya çalışın. Eğer her ikisine de katılmıyorsanız, kısa bir paragrafı aşmamak şartıyla, kendi görüşünüzü ifade edin.

 

4 – Bu sayfadaki bilgileri inceledikten sonra, basılı ve dijital kaynakları kullanarak II. Abdülhamid’in saltanatı ile ilgili daha detaylı bilgiler edinmeye çalışın. Sizce II. Abdülhamid’in saltanatının en başarılı ve en başarısız boyutları nelerdi?

 

Araştırma Soruları

Bu sorular, yazı ve videolarımızda somut bir şekilde cevaplamadığımız, cevaplarını bulabilmek için basılı veya dijital kaynaklar kullanmanız gereken sorular. Birden fazla seçenek sunulan soruları grup çalışmaları olarak ele alabilirsiniz.

 

1 – Nahid Sırrı Örik’in “Sultan Hamid Düşerken” isimli romanını okuyun. Yazar, II. Abdülhamid’in gözüktüğü sahnelerde padişahı nasıl tanıtıyor? Bu romanda gördüğünüz II. Abdülhamid portresini, yazımızın başında bahsettiğimiz iki farklı tarih algısı ile birlikte düşünün. Sizce romanın yazarı bu görüşlerden hangisine daha yakın?

 

2 – Ömer Seyfettin’in Efruz Bey isimli romanını okuyun. Yazarın anlattığı hikaye ve kullandığı kelimelerden yola çıkarak, II. Abdülhamid’e karşı yaklaşımını tartışın.

 

3 – Halide Edip Adıvar’ın II. Abdülhamid döneminde geçen Sinekli Bakkal ve / veya Handan isimli romanlarını okuyun. Yazarın II. Abdülhamid’e karşı yaklaşımını tartışın.

 

4 – II. Abdülhamid döneminde açılan ve günümüzde hala varlığını sürdüren kurumları araştırın. Bunlar içinden bir tanesini seçip kurulma amacını, işlevini ve günümüzdeki konumunu detaylı olarak inceleyin.


Videolar



logo

Çerez Tercihleri

Online deneyiminizi geliştirerek sizlere daha iyi hizmet sunabilmek için çerez kullanıyoruz. Çerezler hakkında daha detaylı bilgi almak ve tercihlerinizi düzenlemek için aşağıda yer alan bağlantıları kullanabilirsiniz

Tüm yasal bildirimlere ulaşmak için

Buraya tıklayın.

Çerez Tercihlerini Yönetin

Zorunlu Çerezler

Teknik çerezler, İnternet Sitesi’ni görüntülemeniz esnasında cihazınıza yerleştirilen ve sunulan online servislerin düzgün şekilde çalışabilmesi için gerekli olan çerezlerdir.

Opsiyonel Çerezler

Performans ve analitik çerezleri, İnternet Sitesi ziyaret ve trafiğini takip ve analiz etmemizi sağlar. Bu çerezler sayesinde İnternet Sitesi üzerindeki alanlardan hangilerinin en sık ya da seyrek ziyaret edildiği gibi bilgileri edinebilir ve İnternet Sitesi’nin trafiğini optimize edebiliriz.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Google)Açık rızanızı vermeniz halinde, Google Analytics çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinde kullanıcı davranışlarının analiz edilmesi suretiyle raporlama yapılması amacıyla yurt dışında yerleşik Google LLC'ye aktarılabilecektir.

Opsiyonel Çerezler

Kişiselleştirilmiş reklam çerezleri, sizlere İnternet Sitesi’nde veya İnternet Sitesi haricindeki mecralarda görüntüleme geçmişinize ve ziyaretçi profilinize uygun olarak kişiselleştirilmiş ürün ve hizmet tanıtımı yapmak için kullanılır.

Yurt Dışı Aktarım İzni (Facebook) Açık rızanızı vermeniz halinde, Facebook Pixel çerezlerinin kullanılması ile işlenen kişisel verileriniz İnternet Sitesi üzerinden kullanıcılara kişiselleştirilmiş reklamların sunulması amacıyla yurt dışında yerleşik Meta Inc.’e aktarılabilecektir.

Vakıf k12 tarafından geliştirilmiştir